|
|
Bir mozaikten görüntüler
Birkaç hafta oluyor. Onlara Beyoğlu'nda rastladım. Kara yağız bıçkın delikanlılar... Ki siyah giysilerinin yakasından karanfil kırmızısı gömlekler taşıyordu. Alacalı-bulacalı ve hayli boyalı genç kızlar ki hep saçlarına iliştirilmiş bir çiçek vardı. Neşeliydiler, pervasızdılar, güle-oynaya gidiyorlardı... Sokaktaki kalabalık "Çingeneler" diye fısıldadı. Bu adı sevmiyordum, belki onlar da sevmiyordu sanırım... Çünkü bizim toplumda nedense hep bir küçümseme, yukarıdan bakma tavrının simgesi olmuştu. Ben de onlara birçok aydın gibi 'romanlar' demeyi tercih ederdim, öyle dedim. Romanlar o gün sanırım bir düğüne gidiyorlardı. Öylesine renkli, öylesine keyifli, öylesine hülyalı idiler ki... Onların farklı etnik yapıları, bizim halkımızdaki geleneksel hüzünden çok değişik bir görünüme yol açıyordu. Romanlar son haftalarda Hıdrellez nedeniyle de gündeme geldiler. Ve kendilerinden özellikle söz ettirdiler. Ve ben düşündüm: Keşke onları kendilerine özgü etkinlikleri içinde dahasık görebilsek... Yalnız onları mı? Keşke düğünleri, eğlenceleri, kutsal günleri, bayramları ve anıları içinde diyelim ki Aleviler veya Suryanilerde, Rumlar veya Ermeniler de, Lazlar veya Çerkesler de, Kırgız veya Çeçenler de sık sık Beyoğlu'ndan veya başka caddelerden geçseler... Bu vatanın eşsiz mozaiği içinde hepsi, her ırk, her inanç, her kültür kendisini özgürce ifade etse, gülüp eğlense, ağlayıp matemini tutsa... Kökenlerimiz ne olursa olsun, hepimiz kendimizi ve de başkalarını bu vatanın çocukları saysa... Ve bu güzel mozaiği en canlı renkleriyle hep dışarı vursak... Ne güzel olurdu.
|