|
|
Kütahya'nın muhtarı Ayasofya Müzesi'nde
Ofis elemanıyken, her şeyi bırakıp çini ustası olan ve dünya çapında şöhret edinen Sıtkı Usta'nın, Ayasofya mozaiklerindeki desenleri çalıştığı çiniler Ayasofya Müzesi'nde sergilenecek. Açılışa bin 500 kişi bekleniyor
Ayasofya Müzesi, pazartesi akşamı çok özel bir sergiyi ağırlayacak. Dünyaca ünlü Kütahyalı çini ustası Sıtkı Usta (Olçar) teklif üzerine Ayasofya Müzesi kubbesindeki çini desenlerini, orijinallerine sadık kalarak pano ve kayık tabaklara geçirdi. Ve yedi aylık bir çalışma sonucunda hazırladığı mozaik tarzı 16 çini eserini, Ayasofya Müzesi'nde sergileyecek. Bu özel serginin sadece açılışına bile, bin 500 kişinin katılması bekleniyor. Büyük ilginin nedenlerini anlamak için, önce bu ilginç ve özel adamı, Kütahyalı çini ustası Sıtkı Olçar'ı tanımak gerek. Olçar, 26 yaşına kadar sadece bir büro işçisiydi. Askerden döndüğünde ise bütün hayatı değişti. Büro işinden sıkılan Olçar, önce Kütahya'nın meşhur çinilerini satacağı bir dükkan açtı, sonra formlardan memnun kalmayıp kendi atölyesini kurdu.
ÇİNİ AŞKI "Önceleri, ustalardan aldığım çinileri satıyordum. Ama istediğim form ve şekilleri yaptıramadım bir türlü. Yadırgıyor, 'Neden böyle yamuk yumuk formlar yaptırıyorsun' diyorlardı," bu sözlerle anlatıyor Olçar 'ustalık' serüvenini. Hal böyle olunca, Olçar kendisi için bir atölye açıyor, ustalardan işin inceliklerini, fırında toprak pişirmeyi öğreniyor. Ve başlıyor o 'yamuk yumuk' formları uygulamaya. Böylece de Sıtkı Olçar oluyor Sıtkı Usta! "Çok ilginç bir şey oldu. Turistler yaptığım küçük bibloları aldılar ve dünyanın çeşitli yerlerine götürdüler. Ben o objelerle gizli mesajlar gönderdim aslında. O küçük biblolar mesajımı kulaktan kulağa yaydılar ve ben dünyada bir şöhret edindim," diye devam ediyor Olçar anlatmaya. O büro işçisi, yıllar içinde öyle bir ustaya dönüşüyor ki, Danimarka, Norveç, Japonya gibi ülkelerin müzelerinde eserleri yer alıyor ve yine dünyanın pek çok ülkesinde koleksiyonerleri ortaya çıkıyor. İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in 2002 yılında hayatını kaybeden kızkardeşi Prenses Margaret de koleksiyonerlerinden biri.
RAHMİ KOÇ'UN HEDİYESİ Elbette bu şöhrette ve Olçar'ın sanatını bu denli ilerletmesinde Koç ailesinin büyük payı var. Koç ailesiyle tanışmasını şöyle anlatıyor Olçar: "Sevgi Gönül bir gün Antalya'daki bir otelde benim eserlerimi görüyor. O zamanlar çalışmalarım oradaki otellerde satılıyor. 'Bu çocuk kim, gelsin bir tanışalım' diyor. Sevgi Hanım'ın Beşiktaş'ta bir evi vardı. Oraya gittim. Eserlerimi almaya başladı. Sanatı çok seviyor, bana destek olmak istiyordu. Bir de bana otomobil hediye etti. O zamanlar öyle otomobil alabilmek kolay değil. Suna Hanım (Kıraç), Semahat Hanım (Arsel) atölyemize geldiler. Derken, bu aile Allah var bizi sevdi. O zamandan beri bana özel otomobil yaptırıp hediye ederler. Şu an kullandığım otomobili de Rahmi Koç yaptırıp bu yıl hediye etti." (Bu arada hemen söylemeli, Olçar da atölyesinin hemen yanıbaşına Rahmi Koç için bir helikopter pisti yaptırarak bu otomobil jestlerine bir karşılık vermiş. Koç hem atölyesine, hem de Kütahya'daki konferanslara gelebilsin, diye...) Olçar'ın şöhreti, eserleri İstanbul'da satılmaya başlayınca daha da yayılıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde, İngiltere, Fransa, İtalya, Amerika, Japonya, Belçika'da defalarca sergiler açıyor.
'HAYAL EDEMEZDİM' "Başladığımda bu kadarını, yurtdışında bir şöhreti hayal etmemiştim, ama 1980'den sonra olaylar gelişti. Akbank'ta ilk sergimi açıp Yunanistan'a davet edilince benim gözüm açıldı. Mesela Zürih'te bir koleksiyonerim var, onda 230 parçam bulunuyor. Bir Alman koleksiyonerim var, onda da 160 eserim mevcut. Aslında İngilizce de bilmiyorum ama vücut diliyle anlaşıyoruz," diye özetliyor kendi şaşkınlığını Olçar. Sanatçı," kendisiyle tanışmak için Kütahya'ya gelen sanat aşığı Japonlar'a, Almanlar'a, Fransızlar'a alışmış alışmasına, ama gülümseyerek hatırladığı şu olayı unutamamış: "Kütahya'da bir işkembeci var. Bir gece 23.30'da oradan aradılar. 'Sıtkı Usta burada yabancı bir kadın var. Seni soruyor' diye. Kadın geldi telefona 'Sitki Usta' deyip duruyor. Ben de Almanca anlamıyorum. Ne yapayım, kalktım gittim. Kadını hayatımda ilk kez görüyorum. Güneye iniyormuş, arabası Kütahya'da bozulmuş. O da korkmuş. Aklına ben gelmişim. Meğer Almanya'da bir mimarlık ofisinde çalışıyormuş. Orada hep benden söz edildiğini söyledi. Ben de şaşırdım bu kadar tanındığıma." İlginç ve hayranlık uyandırıcı bir öykü onunki. Tüm bunları dinleyince, insan Ayasofya sergisinde yer alacak eserlerin neden Rahmi Koç'un Sıtkı Usta'ya yaptırdığı özel otomobille taşındığını; Çiğdem Simavi'nin sergi davetiyelerini neden bizzat dağıttığını; Pelit Pastaneleri'nin neden "Biz bu sergiye ücretsiz davet organizasyonu yaparız," dediğini anlıyor. Olçar bütün bunları tek bir cümleyle özetliyor: "Param değil, ama sevenim çok."
Elif KORAP
|