Paris Kulübü
Dünya basınında şu sıralar Rusya Başkanı Vladimir Putin'le ilgili yorumlardan geçilmiyor. İki nedenden ötürü: 1- ABD ile Rusya arasında "Soğuk Savaş sonrasının sonrası" denilen gerilim. 2- Putin'in dış borç temizleme operasyonu. Konumuz ikinci gelişme olduğu için ilkini kısa geçeceğiz. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in çıkışıyla başlayan Washington-Moskova dalaşı iyice alevlendi. Putin, ABD'yi avını yemek için sürekli bahane uyduran " Kurt yoldaş "a benzetti. Atışmanın ardında, "Rusya'nın dönüşü"nün yarattığı tedirginlik yatıyor. Putin'in yazımızın konusu olan girişimi de zaten bu "dönüş"ü, Rus halkını Sovyetler Birliği'nin yıkılması sonrasının utancından kurtarma kararlılığını yansıtıyor. Kremlin'in efendisi Paris Kulübü'ne başvurup, borcunu sıfırlamak istediğini bildirdi. Az-buz değil; bir defada 22 milyar dolar ödeyecek! Ve bu girişim belleğimizde 25 yıl öncesinin kötü anılarını su yüzüne çıkardı. Önce Paris Kulübü'nü birkaç cümleyle anlatalım: Önümüzdeki ay 50'nci yıldönümünü kutlayacak 19 üyeli kulübün tek amacı var: Alacakları kurtarmak. O nedenle ödeme güçlüğüne düşen ülkelerin borcunu yeniden yapılandırıyor. Bugüne kadar 80'i aşkın ülkenin 550 milyar dolara yakın borcunu yeni takvime bağladı. Türkiye, Paris Kulübü'nün kapısını 6 kez çaldı : 1959, 1965, 1978, 1979, 23 Temmuz 1980 ve 1982'de.
1980'i sakın unutmayın En utanç vericisi 1980'deki oldu. Zaten o nedenle tam tarihini belirttik: 23 Temmuz 1980. O sıralar hem Başbakanlık Müsteşarı olan rahmetli Turgut Özal, Paris'teki onur kırıcı pazarlığı hiç unutmadı. Özetleyelim: Özal, 18 Haziran 1980'de kalp krizi geçirdi. Tam da o günlerde Paris Kulübü ile borç erteleme ve Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu ile de yeni kredi görüşmeleri yürütülüyordu. Gelen haberler iç açıcı değildi. Özal doktorların "Tehlikeyi atlatmadınız" uyarılarına rağmen Hazine Genel Sekreteri Kaya Erdem'le Fransa'ya koştu. Önce Paris Kulübü'nde binbir güçlükle 2.6 milyar dolarlık borç 4.5 yılı ödemesiz 9 yıllık vadede yeniden yapılandırıldı. Sonra Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu'nda taze kredi görüşmeleri başladı. "Siz şurada bekleyin" dediler Özal ve Erdem'e, bir odada yer göstererek. Ve aralarında "Pamuk eller cebe" pazarlığını başlattılar. Ortaya mendil serdiler. Herkes gönlünden kopanı attı. Lüksemburg, "Benden 1 milyon dolar!" dedi. Türkiye tarihinde hiç o kadar aşağılanmamıştı. İşte Rusya da 1990'ların sonunda aynı duruma düşmüştü. Başkan Boris Yeltsin döneminde. 1996'da ve 1999'da iki kez Paris Kulübü'ne başvurmuştu. Kulüp üyelerine 40 milyar dolar borcu vardı. Putin geçen yıl 15 milyar doları vadesinden önce ödedi. Şimdi de kalan 22 milyar doları temizlemek istiyor. Yine vadesinden çok önce. Amacı, IMF'den sonra Paris Kulübü'nün de vesayetinden kurtulmak. İki kurumda da etkin olan ABD'nin işlerine karışmasına son vermek. Hemen ekleyelim: Rusya'nın kasası döviz dolu. Haftada ortalama 10 milyar dolar artan rezervleri 231 milyar doları geçti. Japonya, Çin ve Tayvan'dan sonra dünyada dördüncü. Bu zenginliği sağlayan Gazprom, 300 milyar doları aşan piyasa değeriyle Exxon Mobil ve General Electric'in ardından dünyanın üçüncü büyük grubu haline geldi. Ve Putin, Rusya'nın son yüzyılda en sevilen, en başarılı lideri konumuna yükseldi. Leonid Brejnev'i, Çar 2'nci Nicolas'yı, Vladimir Lenin'i bile geçerek. ABD'nin "Vahşi Batı" dönemi refleksleriyle dünyada tek başına at koşturduğu günler bitiyor. Haberiniz olsun.
|