Bugün Anneler Günü...
Asıl bugün... Asıl bugün Anneler Günü. Dün alınan çiçeklerin solmaya başladığı saatlerde anneler hâlâ kokusunu duyabiliyorsa çocuklarının... Bugün Anneler Günü'dür.
Dünse bir annenin öldüğü gündü. Dün bir annenin anneliğinin "iki kez" öldüğü gündü hem de...
Anneler ne zaman ölür söyleyin hele? Kendileri öldüğü zaman, bir kadındır işte; veda eden dünyaya. Lakin... Yaşarken daha; el kadar bebelerinin canını alıyorsa bir şarapnel parçası... Minicik bir yüreğe saplanmış kor ateşte bir mermi çekirdeği... Paslı bir hançer yarası... Anneler o zaman ölür; çocuklarının bir daha "anne" diyemeyecek oldukları anda. Çocuklarının öldüğü zamanda ölür anneler.
Dün Anneler Günü'ydü. El kadar iki kardeşin öldüğü yazıldı gazetelerde. Aynı anda, bir annenin de ölüm haberini vermediler ama haberlerde... Anneler Günü'nde. Oysa, birçok yerde, birçok anne de öldü dün ülkemde. Dün ve önceki gün. Ve daha önceki günlerde. Ki çiçek bile alamamışlardı çocuklarının ellerinden. Aldıkları yalnızca kendilerinin bildikleri "ölüm haberleri" ydi kendilerinin.
Şöyleydi haber: Erzincan'a iki kilometre uzaklıktaki Ulalar Beldesi'nde... Derme çatma bir garajda... Siyah renkli bir poşet içinde bulunan parça tesirli ve zaman ayarlı bombayı kurcalayan çocuklardan... Diye devam ediyordu haber... Çocukların kurcaladığı bomba değildi elbette... Nereden bilsinlerdi. Kim bilir ne arıyorlardı torbada... Kim bilir ne bulacaklardı? Merak işte! Çocukluk işte... Lakin... Onların kim bilir "ne" sandıkları o "şey" patladı büyük bir gümbürtüyle. 12 yaşındaki Orhan Oğuz ... 11 yaşındaki Cem Celep parçalanarak öldü. Cem'in bir de kardeşi vardı. Henüz altı yaşında... Mert Celep . O da hastaneye varmadan yolda yitirdi yaşamını. Hepsi el kadarlardı. Ve dün Anneler Günü'ydü. Dün anneler öldü, çocuklarının ölüm haberleriyle... Bir anne iki kez öldü, el kadar iki yavrusunun bir daha asla "anne" diyemeyecek olmalarını bilmesiyle... "Ölen anne" nin adını bile yazmadı gazeteler. Eksikti haberler. Yaralıydı "can" evinden!
Dışarıda bahar... Hatta yaz geliyorum diyor, haykırarak güneşin arsız ışıklarında. Dün annelere alınan çiçekler solmaya başlamıştır artık vazolarında. Rayihası çekip gidiyordur sararan yaprak uçlarından. Gitmiştir hatta... Lakin... Dün alınan çiçeklerin kokusunu yitirmeye başladığı dakikalarda; anneler kokusunu duyabiliyorsa çocuklarının hala; asıl bugün Anneler Günü'dür. Asıl bugün... Asıl şimdi... El kadar çocukların kıymetini bilmeden; nasıl bilebiliriz ki annelerin yüreğimizde paha biçilmez ziynetini? Ki bütün çocuklar "el kadar" dır annelerin gözünde, öyle değil mi? Şair de, yarım asır önce bir başka vesileyle yazmıştır zaten yazılması lazım geleni: "Analardır adam eden adamı, Aydınlıklardır önümüzde gider, Sizi de bir ana doğurmadı mı, Analara kıymayın efendiler..." Ve hemen eklemiştir ardından: "Koşuyor altı yaşında bir oğlan Uçurtması geçiyor ağaçlardan Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman Çocuklara kıymayın efendiler..." Velhasıl... Ne zaman bileceğiz ki, çocukların katili, anaların da katilidir aynı zamanda. Anaların katili de çocukların. Şiddet düşmanıdır insan olanın. Şiddete dur diyemeden, şiddetin geldiği yere "bakmadan" içimizden geçeni söyleyemeden. Biz daha çok "ana" sız kalacağız demektir. Bizi adam edenden yoksun kalarak "ebediyen!" Dün Anneler Günü'ydü. Çok sevindirdik anneleri bir günlüğüne, çok. Lakin... Bugünden tezi yok, yaşadığımız her gün "anneleri koruma günü" ilan edilmelidir ki... Başka türlü yaşamanın mümkünü yok!
|