Yanılgı tarihi
Yaygın bir anlayışa göre, "tarihi büyük adamlar yazar". "Yazma" manasında tabii doğrudur da, "yapma" manasında, büyük adamların da "küçük insanlar" a ihtiyacı olur. Bu bazen sürüklenen, bazen inanmış, bazen adanmış kitleler olur; hatta, bazen büyük adamları o gün o esnada büyük olmaya zorlayan da bizzat kalabalıkların, halkların, milletlerin, toplumların kaynaması, kabarmasıdır. Bir de şu var: "Tarih yapımı ve yazımı", bazen azgın dalgalar, bazen durgun sular halinde, "keleğe gelmiş kitleler" e de ihtiyaç duyabilir. Buna en ideal, en saygın manasında "tarih yapmak" demeyelim de, "tarihe ambargo koymak" olsun. Ambargocular, aslında birbirlerine hiç düşman olmaması, dost, arkadaş, yoldaş, ortak olması gerekenleri birbirine kırdırmanın kitabını yazarlar. Bunlar; gariban yahut hiç de gariban olmayıp enerjisini kendini kahretmekte kullanmaya meyilli kabileleri, aşiretleri, halkları, cemaatleri, etnik grupları, bölgeleri, ülkeleri, milletleri, etnisiteleri, mezhepleri, inançları, sınıfları filan birbirine "esas düşman" belletmekte ustalaşır. Öfkeler, tepkiler, fikirler, eylemler, hınçlar, idealler, adeta uzaktan kumandayla kanal değiştirilir gibi, esas görmesi, izlemesi, anlaması, üstünde durması gereken mecralardan başka kanallara zaplanır. "Tarihin önemli bir kısmı" da böyle yazılmıştır.
Tarihin bir kısmı, zengin ülkelerin yoksul sınıflarının birbirini kırmasıyla... Zengin ülkelerin yoksullarının yoksul ülkeleri aşağılamasıyla... Yoksul ülkelerin birbirine girmesiyle... Yoksul ülkelerde alttakilerin birbirlerine din, mezhep, milliyetçilik, etnik köken, etnik temizlik filan diye gırtlak gırtlağa girmesiyle yazılmıştır. Yazılmaya devam eder. Çünkü, mankafamız, özellikle maalesef yoksul ülkelerin yoksullarında kitlesel biçimde yamulabilen güdük farkındalığımız, çoğu zaman, aslında "kendimize en çok benzeyenler"i, aşırı aşikar sebeplerle "kendimize en çok benzemeyen" diye düşman bellememizi kolay bulur. Tarihin bir kısmı, insanları bu "doğal düşmanlık" tan sıyırma, aklını, kalbini, vicdanını, eylemini kendisine kardeş olabileceklere karşı hakikaten kardeş kılabilmenin uğraşıdır. Kimi inanç, kimi felsefe, kimi ideoloji tam da bunu telkin etme çabasıdır; en azından kaynaklarında. Her cinsten "iktidar", onları temerküzle adeta gasp eder ve birer insanlık, kardeşlik, yoldaşlık beyannamesi olabilecek kutsal metinlerden akıl ve eylem beyannamelerine kadar neredeyse tümü; kırmanın, kırımın, kıyımın, nifakın ve tahakkümcü sözde barışların malzemesi kılınır. Aslında elinizi uzatabileceğiniz birini boğazlama tutkusu, işte, çoğu zaman tarihin en büyük zavallılığıdır. Buna bazen yiğitlik diyen de çıkar. Her yanı kopmuş, koparılmış, yağmalanmış, yoksullaşmış bir halk, şimdi sadece komşusunu katletmiş olmakla anılmak istenmiyor mu ve tek savunusu, yoksul komşusunun da onu katletmiş olması değil mi? Bosna'da, Ruanda'da filan da öyle idi. Tarihin en yakıcı, katledici, kahredici yanılgılarından biri bu olmalı. En acısı, onca badire, felaket, mağduriyet, yenilgi, aşağılanma, kırdırılma, çıldırtma, kafayı yeme, birbirine düşürülme, komşunu katletme halinden sonra dahi; yıllar yıllar sonra bile, yanılgı üstüne yanılgı dizmek olmalı!
|