|
|
Yaşamdan dakikalar bir bir akarken
'Yaşamdan Dakikalar' benim için suyun altında nefes almama yarayan şnorkel gibi... Perşembe akşamları TV8'deki programı izleyip, ciğerlerime temiz hava dolduruyorum. Sonra yeniden dibe dalıyorum. Dipte ne mi var? Ahu'ların, Banu'ların kayıkçı kavgaları, herkesin kendine yonttuğu sözde müzik yarışmaları, kalitesizlikte yarışan eğlence programları, birbirinin tekrarı 'şıpın işi' diziler... Sizler gibi kişisel tercihimi kullanıp, kendimi karaya atamam. İzlemem lâzım... Dipten sünger toplamalıyım... Ekmek parası... 'Vurgun yemek' pahasına... Ve tam damarlarıma kabarcıklar dolmak üzereyken, yeniden perşembe geliyor, 'Yaşamdan Dakikalar'da soluklanıyorum. Bu haftaki programa çokça hüzün hakimdi. Atıf Yılmaz ve Erdal Öz'ün aramızdan ayrılışları havayı bıçakla kesilecek kadar ağırlaştırmıştı. Tam o sırada stüdyoya bir pasta geldi. Sevgili Haşmet Babaoğlu'nun doğum günüydü. O anda Nebil Özgentürk'ün arada kaynayan ama çok önemli kelimelerini yakaladım: "Ölüm varsa, doğum da var..." Kim bilir, belki de hayatı bu kadar değerli, bu kadar yaşanası kılan ölümdü. Eğer ölüm olmasaydı, o 'sonsuz hayatın' içine bu kadar şey sığdırabilmek için çabalar mıydık? Hayata dişimizi tırnağımızı bu denli geçirir miydik? Hiç sanmam...
HELE ŞU REKLAM ANONSLARI... Ben, "Yaşamdan Dakikalar"da reklamların gelmesini iple çekiyorum. Reklam anonsu yapılmadan önce kartona yazılıp, ekrana tutulan o güzel şiirleri, özlü sözleri heyecanla bekliyorum. Meğer böyle düşünen tek kişi ben değilmişim. Kahramanmaraş'tan programa mesaj gönderen Semra Hanım, bu şiirlerin, sözlerin kitaplaştırılmasını istemiş. Bence de çok parlak bir öneri. Mutlaka hayata geçirilmeli. Ve Sunay Akın... 20-25 yıl sonra doğacak çocuklara gıpta ediyorum. Çünkü onlar ekranlarda "Oyuncakçı Sunay Dede"nin öyküleriyle büyüyecekler büyük ihtimalle... Sunay Akın'ın dağarcığında her duruma, her konuya uygun bir öykü hazır bekliyor. Umarım, onun ak sakalıyla ekranda çocuklara öyküler anlattığı günlere ben de yetişirim. Sunay Usta, bu kez New York'tan aldığı, Alman yapımı 1910 model seramik bebeğin öyküsünü anlattı. Avrupa'nın yokluk yıllarında zenginler, şımarık kız çocuklarını eğlendirmek için büyük paralar ödeyerek alırlarmış bu bebekleri. Oyuncağın saçları gerçekmiş. Yoksul anneler, evde aç bekleyen çocuklarının boğazından bir sıcak lokma geçsin diye saçlarını satarmış oyuncakçılara.. Şu yaşamın adaletsiz geçen dakikalarına bakar mısınız? 'Yaşamdan Dakikalar' her ödül aldığında, kalemime daha bir sıkı sarılıyorum. "Evet" diyorum kendi kendime, "Bu ülkede kaliteyi seçenler, ödüllendirenler, onurlandıranlar da var. Demek ki suya yazmıyorum bunca yazıyı..."
|