Beş kala!
Sanki asırlar sonra gelecekmiş gibi görünüyor... Oysa... Bir yıl sonra bugünlerde, resmen "seçim dönemi" ne girilmiş olacak. Seçim yasakları ve seçim uygulamaları kısmen başlamış bulunacak. Her geçen gün daha sıcak bir seçim atmosferi yaşanacak. Bir yıl uzun süre mi sizce? Daha çok mu var? Kim öle kim kala mı? Gün ola harman ola mı? Yanılırsınız... Şaşırırsınız... Günler göz açıp kapayıncaya kadar geçer gider, hiç şüpheniz olmasın... Ve siz gözünüzü açtığınızda her şey için çok geçtir, şimdiden söyleyelim de içimizde kalmasın...
Dahası... Gelecek yıl bugünlerde; genel seçim kadar, belki de ondan da "kritik" bir seçim gerginliği yaşanıyor olacak: Cumhurbaşkanlığı seçimi... Mayıs ayının ortalarında... Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çoğu kez "rejim kriz" iyle at başı gittiğini hatırlamayan var mı? Şunun şurasında 55 hafta var... Rüzgâr gibi geçer haftalar... Hiç şüpheniz olmasın... Kim hazır bu seçime? Bir düşünün bakalım!
Mevcut iktidarın uygulamalarıyla ilgili "sözlü" muhalefetin sesi yüksek çıkıyor. Laiklikle ilgili endişeler var: "Türbanlılar kamusal alanda yok; ama eşleri kamusal alanda hakimiyet sınırlarını genişletiyor" deniyor... Bu fotoğraf tepki yaratıyor. Apartman girişindeki "pabuçlar" bile göze batıyor. Öte yandan... Ayrımcı Kürt hareketinin şiddeti yükseltme projesi adım adım yürüyor. Karşı şiddeti "adeta" davet ediyor. (Ayrımcılığı kesin değil mi? Ama uydudaki "Roj TV" böyle demiyor... O "kanal" da "bizim bura" lar, "başka diyar" lar gibi akıp geçiyor.) Bütün bu gelişmeler; güneydoğu politikalarında, iktidarı ister istemez "şahin" leştiriyor. Beri yandan da "ulusalcı" olarak anılan dalgayı yükseltiyor. Ulusalcı dalganın hakim olduğu muhalif damarda; eşyanın tabiatına aykırı buluşmalar da oluyor.
Özeti şu: Sıcak ama çok sıcak bir yıl Türkiye'yi bekliyor... Sınırlarımızda ateşine odun atılan cehennem kazanı da cabası... Herkes farkında mı? Gün ola harman ola mı? Kim öle kim kala mı?
Yakıcı bir ortamda yapılacak seçimler, besbelli... Peki şu muhalefet meselesi? "Sözlü" muhalefet deyimini kullanmamız boşuna değil. Seçim sandığında "sözler" işe yarar mı yalnızca? Memnun değilseniz "gidişat" tan; şikâyetçiyseniz "olup bitten" den... Değiştirmek için fırsat geliyor işte... Ama bunu kim yapacak? Nasıl? Dört yıldan bu yana "alternatif" üretilebildi mi? Kalan bir yılda üretilebilecek mi? Hâlâ "yüzde on" u aşmak başarı sanılıyor... Sevinç sebebi sayılıyor. Eleştiri, şikâyet, rejim tehlikesi sinyalleri... Hakemdi, ofsayttı, verilmeyen penaltıydı, vesaire, vesaire... Ne hükmü var? Birinci olmak gerekir önce! Birinciyi de "halk" seçiyor! "Birinci" yi değiştirebilecek misiniz? Daha da önemlisi, birinciyi "birinci yapan" ı değiştirebilecek misiniz? "Değiştirebiliriz" diyen var mı gerçekten? Haftalar hızla geçiyor, geçecek de... Söylemesi bizden!
Bu ülkede bir yıl sonra olabilecekleri öngörmek gerçekten çok zor! Bir yıl sonrasına dair kehanetler; bir vakit sonra işe yaramayabilir... Ama... Bir kaç hafta sonra olabileceklere dair çok "alamet" ler belirmişken; görmezden gelinmesine ne demeli? Geçenlerde bu köşede "Yurttaşlık Bilgisi" dersimizde söylemiştik: Bu ülkede herkes; "kendisini seven" i seviyor yalnızca... "Öteki" ni sevmiyor... Keşke o kadarla da kalsa! Sevgisizliğin "nefret" boyutuna vardığını geçen hafta sonu, bir futbol maçı sonrası yurt genelinde yaşananlar gösterdi. Bu "kaotik öfke" nin sebebinin "futbol" olduğunu sananlar; başlarını kuma gömen deve kuşlarıdır. Hâlâ uykudan uyanmayacak mısınız? Üç hafta sonra öyle ya da böyle bir takım şampiyon olacak... Futbol kimileri için bir "vesile" sadece... Hal böyleyken... Sokağa çıkmaktan korkmayacak mısınız?
Bu yazı "kimseye karşı" yazılmamıştır. Bu yazı "kimseden yana" da yazılmamıştır. Bu yazı bu ülkeyi "yazıylakışıyla" ; "ötekiyleberiki" yle sevdiğini sanan birinin "önümüzdeki zaman" a dair "eğri-doğru" düşünme çabasıdır. Eriklerin çiçek açacağını bilmeye ne var? Keşke tabiat kadar muhteşem bir "nizam" a sahip olsa yaşadığımız hayat! Heyhat!
|