İnsanı duvara çarpan davetiye ve bültenler!
Biz gazetecilerin elektronik posta kutuları sürekli çeşitli davetler veya basın bültenleri ile dolar taşar. Bunların bazılarını işleme koyarsınız, bazılarını ise okumadan silersiniz. Geçen hafta bana öyle üç tane bülten ve davet geldi ki bunları sizinle paylaşmadan duramadım. Bunların ilki Bülent Ersoy ile ilgili. Hayır galiba Lal için gönderilmiş. Ama Banu Alkan-Murat Taşdemir için de gönderilmiş olabilir. Bakın kelimesine dokunmadan yayınlıyorum:
GEYİK BAŞLIYOR... Metin, "Ünlü sanatçı Bülent Ersoy, son günlerde müzik dünyasında "Dişi Megastar" olarak anılan Lal'i dinlemeye geliyor" diye başlıyor. Ardından Bülent Ersoy'un mekana geliş saatini bildiriyor. Buraya kadar, Lal'in dişi megastar olarak anılması dışında her şey normal görünüyor. Geyik şimdi başlıyor: "Bülent Ersoy geceye sürpriz konukları Banu Alkan ve Murat Taşdemir ile birlikte geliyor. Kimbilir Diva Bülent Ersoy, Afrodit'i ikna edip M.T (adamın adını uzun uzun yazmaya üşendim, ama bu durumu bu cümle ile anlatmaya üşenmedim) ile barıştırabilir! Belki de iki sevgilinin nişanını bilmem ne restoranda yüzüklerini takıp kesebilir (Neyi keseceğini belirtmemişler) ve belki de gündem aşk bir daha kavga etmemek üzere son bulabilir. (Aşk niye son buluyo? Bu cümleleri kim yazıyo? Adana çekil aradan!) Bülten bu 'muhteşem' geceye basından arkadaşların davet edilmesi ile son buluyor. İğrenç değil mi? Büyük bir ihtimalle bunu bu hafta tüm magazin programlarında "Bülent Ersoy, yüzyılın aşkına el koydu" filan diye izleyeceksiniz!
ELİNDE TOZ BEZİ! İkinci bültenimiz; Yıldız Kaplan dolaylarından bir bozlak: "Ünlü yönetmen Sinan Çetin, Yıldız Kaplan'a özel bir teklifte bulundu. Yıldız Kaplan'ın oynaması için sit-com teklifi sunan Çetin, ünlü sanatçının teklifi kabul etmesi için bekliyor. Yıldız Kaplan ise şu sıralar senaryoyu okuyor. Rolünü ince eleyip sık dokuyan Yıldız Kaplan, eğer kabul ederse süslü, püslü ve farklı bir ev kadını olacak..." Buraya kadar her şey makul görünüyor. Asıl dumur hali, her rolünü ince eleyip sık dokuyan, hala senaryoyu okuyan ve rolü kabul edip etmemek konusunda şüphelere olan Kaplan'ın evde pembe tüylü sabahlığı, elinde cam silme suyu ve toz bezi ile dolaşması. Demek ki Kaplan, ilginç bir rol teklifi geldiğinde evinde havuz başında bir süre o kılıkta dolanıyor! Allah yardımcısı olsun.
9 KERE DEPRASYON! Son bültenimiz de Tuğba Altıntop hanımefendiden gelmiş. "Denge sağlıklı yaşam kliniğinde 5 doktor tarafından ayrı ayrı kontrol edilen manken Tuğba Altıntop da başta deprasyon (Tüm bülten boyunca 9 kere deprasyon yazmışlar yaa!) çıkmak üzere 7 ayrı hastalığı çıktı. Tuğba, "Çocuklarım benden ayrıldıktan sonra evde yemek yapmayı ve yemeyi bıraktım. Artık günde bir öğün yemek yiyorum. Yanlız yatamıyorum, yardımcım ile uyuyorum" dedi. Tuğba da davranış bozukluğu, aşırı zayıflama, tansiyon düşüklüğü, aşırı yorgunluk hissi, hazımsızlık, panik atak, guatr hastalığı çıktı. "Rafet'le evliliğimiz süresince devamlı kavga ediyorduk. Dayak olayı hiç olmadı Rafet'ten bana ama ben onu dayak atmaktan beter yaptım. Bunu da yakın zamanda açıklayacağım." Eee!! Hora da gelin ne diyon, söylüyon söylemiyon, daha da bana ne diyon? Bu bültenin ana fikri nedir? Maltepe'deki kliniğin, zavallı Tuğba Altıntop'un 'deprasyon' (Belki de bu depresyon değil de, farklı bir türevidir kimbilir. Çünkü deprasyon demek konusunda çok ısrarlılar) olduğunu söylemesi mi yoksa Tuğba'nın Rafet'i dövmekten beter ettiği mi?
KLİNİK REKLAMI MI? Eğer bu bülten, kliniğin reklamı ise, bir ailenin dramı üzerinden reklam yapılması gerçekten çok ilginç. Tuğba'nın reklamı ise hiç acındırıcı değil. Dostlarım, Vallahi bende 'deprasyon' da var, hazımsızlık da var, yorgunluk da var! Allaha şükürler olsun bir tek iştahsızlık yok. Bir de geceleri evimde birlikte uyuyabileceğim bir yardımcım yok! Allah cümlesine akıl fikir versin sevgili okurlar... İşte o çok sevdiğiniz magazin haberleri böyle steril ortamlarda el değmeden hazırlanıyor.
|