| |
Kürt realitesine demokratikleşme neden yetmedi?
Bir tehlike açık biçimde varsa ve bu tehlike somut yansımaları ile sizin bireysel ya da toplumsal varlığınızı tehdit ediyorsa, bunun varlığını sürekli vurgulamak için büyük bir akıl gerekmez. Burada önemli olan bu tehlikenin var oluş nedenlerini doğru teşhis edebilmek ve bu tehlikeyi yok edecek çözüm yollarını üretebilmektir. Güneydoğu Sorunu içindeki ana öğe olan "Kürt realitesi"nin, bölücü terör boyutunu da içerdiği ve bu durumun ülkenin güvenliğini de, istikrarını da tehdit ettiği, açık ve mevcut biçimde var olan bir gerçek. Bu tehlikenin ve tehdidin varlığını sürekli vurgulayıp, terörü kınamak alışılmış bir davranış olsa bile, sorunu ne tam anlamaya, ne de çözümü bulmaya yetiyor bu kınamalar. Örneğin "Bölücü terör" boyutu yine giderek ağır basmaya başlayan Güneydoğu'daki tabloda, sorunun dış konjonktürden mi, yoksa iç dinamiklerden mi ağırlıklı biçimde kaynaklandığı konusunda henüz belirgin bir teşhis ortada yok. Eğer bazılarımızın sürekli vurguladığı gibi, Irak'taki kargaşadan ve Kuzey Irak'taki Kürt oluşumuna karşı ABD'nin verdiği destek dolayısıyla doğan boşluktan PKK sınır dışı lojistik destek alıyorsa, Irak'ın bütününe Saddam hakimken, nasıl oldu da 1984-99 arasında PKK terör eylemlerini koyabildi? O dönemde de Türkiye'ye yönelik dış kaynaklı tehdit, sadece Öcalan'ı barındıran Esad yönetimindeki Suriye'den mi kaynaklanıyordu? Bu sorulara cevap aranırken, şu kilit soruları da seslendirmekten geri kalmamamız gerekiyor: - Türkiye'nin istikrarsızlığı ve Türkiye'de gelişen demokratik ortamın bölücü terör eylemleri ile engellenmesi, hangi dış veya iç gücün işine yarar? - Irak'ta başı belada olan ve İran'la da sıcak bir anlaşmazlığın neredeyse eşiğinde bulunan ABD, müttefiki Türkiye'nin de bir istikrarsızlık ortamına girmesi ile ne gibi bir fayda sağlayabilir? Veya Irak konusunda Türkiye'den bekledikleri desteği bulamayan, Hamas'ın Ankara ziyareti ile de İsrail politikasında Türkiye ile yol ayrımına geldiğini düşünen bir kısım ABD karar merkezleri, bunun sorumluluğunu Türk demokrasisine mi yüklemektedirler? - Türk kamuoyundaki anti-Amerikanizmin sadece sağın değil solun da yükselen değeri olduğu hesap edildiğinde, Türkiye'deki demokrasinin hiçbir alternatif seçim sonucunda ABD'ye kayıtsız şartsız teslimiyet getirmeyeceği açıktır. Bölücü terör sonucu her gün bir ya da birkaç şehit cenazesinin kaldırıldığı Türkiye'de milliyetçi eğilimler ağırlık kazanırken, beraberinde ABD (Veya yabancı) düşmanlığının da arttığı kesin değil midir? "Kürt realitesi"nin AB çizgisindeki demokratikleşme hamleleri ile "Bölücü terör" den soyutlanacağı varsayımlarının da doğrulanmadığını burada vurgulamamız gerekiyor. Bunu Zaman'daki yorumunda Prof. Dr. Eser Karakaş da şu cümlelerle ifade etmişti dün: - Ne teröre karşı verilen önemli silahlı mücadele ne de demokratikleşme alanında yaşanan gelişmeler ülkemizin tekrar geçtiğimiz yirmi günü yaşamasına engel olamadı. Güvenlik önlemleri ve demokratikleşme adımları çözüme ciddi bir katkıda bulunamamış ise meselenin tekrar tekrar düşünülmesi ve özellikle de meselenin uluslararası konjonktürle ilişkisinin yeniden ele alınması gerekiyor. Prof. Dr. Karakaş "PKK meselesi ve daha genel olmak üzere Güneydoğu meselesi üzerinden bir ya da birkaç süper gücün Türkiye'ye mesaj verdiğini ve bu mesajın iyi algılanmadığı sürece sorunun daha da ağırlaşabileceğini seziyorum. Süper güçlerin kim olduğu, ne mesaj vermek istedikleri önemli; ama bence meselenin özünü pek etkilemiyor; zira önemli olan mesajın içeriğinden çok bunun Ankara tarafından iyi algılanabilmesi" diye sürdürüyordu yorumunu. Bu çizgiden gidilerek, bölücü terörün sorumluluğunu demokratikleşmeye yükleyenler Türkiye-AB ilişkilerine darbe vurduğu takdirde, AB'den uzaklaşacak bir Türkiye'nin ABD'ye yakınlaşacağını varsaymak da ne kadar mantıklı olur ki? Eser Karakaş bu konuda şöyle diyor yorumunda: - Meselenin uluslararası boyutu ve yavaş yavaş düzlemine girdiğimiz 2007 genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile olan biten arasındaki ilişki kanımca Kopenhag siyasal kriterleri ile olan ilişkiden çok daha fazla. Özetle, siyasetin zor ve ince bir zanaat olduğunun yeniden kanıtlanacağı dönemleri yaşamaktayız.
|