Kürt Sorunu-4 Türkçe'nin gücü
PKK'nın dağlarda on bine yakın silahlı gücü olduğunu ve Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin belirli yerlerinde en başta kadınlar, kitleleri sokağa dökme gücüne sahip olduğuna işaret etmiştik. Çıkış amacını ve insanları kendi etrafına toplanmaya davet ettiği temel misyonunu kaybetmiş, Kürt ve Kürdistan kavramlarının yerine "Öcalan ve İmralı" mitoslarını sahiplenmiş bir örgüt, yukarıda işaret ettiğimiz bu gücünü nereden ve nasıl almaktadır? Bunu anlamaya ve açıklamaya çalışalım. Her şeyden önce, örgütün kendi militanları arasında özgür düşünme, özgür değerlendirme yapma imkanı mevcut değildir. Örgüt kendi içinde tamamen Stalinist, kıyıcı ve tam anlamıyla diktatoryal bir yapıya sahiptir. Bu yüzden örgütten kopma imkânı neredeyse yoktur, örgüt militanlarını bu yöntemlerle bünyesinde tutmaya muvaffak olmaktadır. İkincisi, son 30 yılda Türkiye dışında bir Kürt "diasporası" oluşmuştur. Avrupa başta olmak üzere, çeşitli ülkelerde PKK kontrolü altında bulunan bu diaspora, bir süre daha örgüte ihtiyaç duyduğu lojistik, finansal ve kadro gücünü vermeye devam edecektir. Üçüncüsü ve daha önemlisi, örgüt bugüne kadar bu eylemlerde 20 bine yakın mensubunu kaybetmiş, on binlerce mensup ya da sempatizanı da tutuklanmış ya da hüküm giymiştir. Bu kişilerin aileleri, başta kadınlar olmak üzere, PKK'nın şu anda temel kitle, milis ve sempatizan gücünü oluşturmakta, bunlara göçler sebebiyle bölgede gettolarda oturan kişiler de eklendiğinde, PKK bölgede harekete geçirebileceği bir kitle gücü ve kaynağı bulmaktadır. Dördüncüsü güvenlik güçlerinin operasyonları ve uygulamalarından mağdur olan kesimler de reaksiyoner hareketlerde eylemlere katılmakta veya destek vermektedir. Yukarıda belirttiğimiz güç kaynaklarına Kuzey Irak'ta üstlenme imkânlarını da eklediğimizde PKK'nın bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak Türkiye'deki varlığını anlamaya imkan bulabiliriz. Ama asıl anlamamız gereken husus şudur. Bu yazı dizimizin başında Kürt meselesinin PKK ile başlamadığını ve en azından 100 yıllık bir arka planı olduğuna işaret etmiştik. Peki, Kürtlük temelli siyasal hareketlerin geleceğe yönelik projeksiyonunu nasıl analiz etmek gerekir? Bana göre, aşağıda açıklayacağım temel bir gerekçeye dayalı olarak şunu söyleyebiliriz. Kürt sorununun 100 yıllık bir tarihsel geçmişi vardır ama önünde 10 yıllık bir perspektif ve gelecek gözükmemektedir. Çünkü, KÜRTLER ARASINDA TÜRKÇE KAZANMAKTA; KÜRTÇE KAYBETMEKTEDİR. Bugün bölgeye giden herkesin göreceği gibi, Kürtler arasında temel iletişim dili artık Türkçe olmuştur. Diyarbakır'ın kahvelerinde Türkçe konuşulmakta, Türkçe özel TV'ler izlenmektedir. Artık Kürtevleri'nde dâhi konuşulan dil, ağırlıklı olarak Türkçe olmuştur. Geçmişte soyadı Öztürk olan bir Kürt, Kürtçe konuşmakta iken, bugün ismi Walad veya Agit olan bir Kürt çocuğu Türkçe konuşmaktadır. Türkçe; Kürt Enstitüsü, Kürtevi gibi, Kürt kültürünü yaymak için kurulmuş dernek ve vakıflarda bile konuşulan ve yazışılan dildir. Kürtçe, bölgede ve ülkenin Batı yerleşim birimlerinde Kürtler arasında bırakın ulusal dil haline gelmeyi, neredeyse folklorik bir dil derecesine düşmüştür. Özellikle çarpıcı olan şey, Türkçe'nin hakimiyetinin Kürt örgütlerinin yayınlarında dâhi sürüyor olmasıdır. Dahası, örgüte katılan Irak veya Suriyeli Kürt militanlar, örgüt ortamında Türkçe öğrenmekte ve konuşmakta, buna karşılık örgütte 30 yıla yakın bir süreden beri liderlik yapanlardan bir iki tanesi hariç diğerleri Kürtçe bilmemekte ve konuşamamaktadır. Örgütün Öcalan'la ilgili olanlar hariç, Kürtçe sloganı bile yoktur. Dolayısıyla aktüel olarak meydanlarda sarı-kırmızı-yeşil renklerin dalgalanmasına bakılacak olursa, Kürtlük ciddi ve gerçek bir olgu olarak gözükmesine rağmen, özünde her geçen gün temel dayanağı olan dilini kaybetmektedir. Özel TV'lerin yaygınlaşması, iç göçün yoğunlaşması, ekonomik ilişkilerin artması sonucunda bu sürecin derinleşerek devam edeceğini kolaylıkla öngörebiliriz. Esasen, bizatihi PKK'nın dâhi, artık Kürtlüğe ve Kürdistan'a değil, Öcalan'a ve İmralı'ya referans vermesi de, bu gerçeğin bir başka yönden kanıtı olmaktadır. Bu tesbitlerin sonucu olarak 1- Türkiye, farklı kültürel kimliklerin mevcut olduğu ancak ulusal kimliğin homojenleştiği bir sosyo-politik yapıya dönüşmektedir. Önümüzdeki 10 yıllık süre içinde bu durum, gelişerek devam edecektir. 2- Sözkonusu kültürel kimlikler ve esas olarak da Türk kimliği ve Kürt kimliği çatışan kimlikler değil, örtüşen kimliklerdir. Bu kimliklerin birarada, barış içinde, özgür ve demokratik bir ortamda yaşamaları mümkün ve gereklidir. 3- Terör, anti-demokratik, insan haklarına aykırı, militarist uygulamalar ve bunların sonucunda dökülen kanlar, birarada yaşamaya değil, halklar arasında kin ve nefret tohumları atılmasına yol açmaktadır. Bu sebeple, gerçekten birarada özgürce yaşanmasını isteyen herkes, bir an önce ve koşulsuz olarak terörün, silahlı eylemlerin ve insan haklarına aykırı anti-demokratik, militarist ve faşizan yapı ve uygulamaların sona erdirilmesini talep etmeli ve bu yönde açık siyasal irade ve tutum sergilemelidir. Türkiye'de yaşayan tüm insanlarımızın refahı ve mutluluğu, farklı kültürel kimliklere saygı göstermekten ve aynı ulusun özgür ve eşit yurttaşları olarak, çağdaş ve demokratik toplumsal ve siyasal ortam oluşmasına katkıda bulunmaktan geçmektedir.
|