Birlik!
Yetmişli yılların sonunda Lübnanlı siyaset bilimci Fuad Ajami o dönem için devrimci sayılacak bir yazı yazmıştı. " Pan-Arapçılığın sonu " başlıklı yazı ulusdevlet mantığının Arap sisteminde ön plana geçtiğini toplu Arap hedeflerinden söz etmenin doğru olmayacağını, varsa bile toplu şekilde uygulanmayacağını vurgulamıştı. O dönemde bunları söylediği için Ajami'ye saldıranlar çoktu ama zaman onu haklı çıkardı. Arap devletleri o dönemden önce olduğu gibi sonra da toplu halde siyaset üretme becerisini hemen hiç gösteremedi. Rejimlerin yahut devletlerin çıkarları hep ön plana çıktı. Irak, İran'la 8 yıl kanlı bir savaş sürdürürken, İran korkusu nedeniyle Körfez ülkelerinden destek aldı. Ancak Arap ülkesi Suriye, üstelik pan-Arap bir parti olan Baas, hem Şam hem Bağdat'da yönetimdeyken halen olduğu gibi İran'la işbirliği yaptı. Arap devletleri veya rejimleri ortak çıkara yönelik atabilecekleri somut adımları da genelde atmadı. Filistin sorununun çözülmesine yönelik somut adımlar tutarlı bir politika çerçevesinde devreye girmedi. Arap ülkelerindeki petrol zenginliği, yardım olarak ya da fakir ülkelerin işçilerine iş imkânı sağlayarak bir nebze bölüştürüldü. Ancak 1974'teki petrol fiyatı patlaması sonrası dünyanın gördüğü en büyük servet transferi yaşanmışken bunun Arap halklarına pek bir getirisi olmadı. Fakat bu yaşananlarda belki de en çarpıcı olanı Arap devletlerinin siyasi muhayyilesinin bencilliğiydi. Gene petrol zengini Venezuella, başkanı Hugo Chavez'in meziyetleri tartışmaya açık da olsa, kendi zenginliğini başka Latin Amerika ülkelerine dayanışma içinde kullanabiliyor. Böyle bir örnek Ortadoğu Arap ülkelerinde yok . Her yerlerinden para fışkıran bu dönemde dahi Filistin yönetiminin ayakta kalması için her ay gereken 140-150 milyon doları ödeme kararı alınamadı.
Arap Birliği'nin acınılası hali Arap devletleri ve rejimleri, çağın temel ilkelerinin kendi topraklarında geçerli olması için ne gayret gösterdi, ne niyet beyan etti. Arap Birliği üyesi Sudan'da devlet desteğiyle adına ister etnik temizlik, ister soykırım deyin bir kıyım yaşanır ve 400 bin Afrikalı Müslüman, Arap Müslümanlarca öldürülürken ne Arap Birliği, ne bir Arap devleti ses çıkardı. Ajami'nin teşhisi veya öngörüsü doğru çıktı. Türkiye'nin gözlemci üyeliğinin başladığı son Arap Birliği zirvesinin büyük devletlerin katılmamasıyla da simgelenen acınılası hali bunun artık tevil götürmeyecek kanıtıydı. Suudi Arabistan'ın gelecek yıl yapılacak zirvenin ev sahipliğinden vazgeçmesi ise herhalde iflasın habercisi olarak kabul edilebilir. Arap ülkelerinde rejimlerin değişmesi, laiklik iddiasındaki cumhuriyetlerde İslamcılar'ın iktidara gelmesi Arap devletleri arasındaki bu uyumsuzluğu değiştirebilir mi? Hemen her ülkede varlığı bulunan Müslüman Kardeşler'in ulusaşırı kimliği, gene ulusaşırı bir parti olan laik Baas'inkinden daha ciddi bir dayanışma zemini yaratabilir mi? Ekonomik örgütlenmenin ve kaynakları doğru kullanmanın ülkelerin dünya hiyerarşisindeki yerini belirlediği bir çağda, İslami hareketler gibi herhangi bir ekonomik toplumsal örgütlenme modeli geliştirmemiş siyasi akımların bu işi becerebilmesi zor görünüyor. Kaynakların eşitsiz dağıtıldığı, eğitimsiz genç nüfusun istihdam edilememesinin ciddi sorunlar yarattığı bir bölge burası. İslamcı hareketlerin bugünkü özgürlükleri boğan rejimlerle kıyaslandığında en azından kağıt üstünde umut önerdiği doğru. Ancak kadını kamusal alan dışında tutmaya dayalı projeyle ne ölçüde özgürlük alanı açabilecekleri kuşkulu. İktidara geldiklerinde ümmete yönelik mi, halkın sıkıntılarını aşmayı ön plana çıkaran siyaset mi izleyecekleri onların da ölçüsünü ortaya çıkaracak. Bugünkü koşullarda ümmet dayanışmasının millet dayanışmasından başarılı olacağına dair emare yok.
|