Körolası cemre!
Bittim ben! Başıma kötü bir şey geldiğinden değil, gerçekten 'bittim'! Bu kadar yani, daha fazlası yok! Çalışmak, bir yerlere yetişmek, saate bakmak, toplantı yapmak istemiyorum! Her sene olan hikaye! Cemreler düştükten sonra çiçek toplayasım, yürüyüş yapasım, tatile çıkasım var! Eylül ayından mart ortasına kadar adeta bir karıncayım ben! Ver yazayım, ver oynayayım, ver iki de pantolon dikeyim! Ama cemreler arka arkaya düşmeye başladıkça, bir isyankarlık baş gösteriyor bünyemde! Bakıyorum ki kafeler masalarını kaldırımlara çıkarmış, ağaçlar ufaktan yeşilleniyor, moda dergisi ağzıyla 'paltolar, kabanlar, yerlerini deri ceketlere, süet montlara bırakıyor', işte o günlerde bende karşı konulamaz istekler ortaya çıkıyor! Sultanahmet'e gidip nargile içmekten, Polonezköy'de yemek yemeye, tekne tutup Boğaz turu yapmaktan, balkonda mangala, normalde yapmadığım türlü aktivitelere özeniyorum! Camdan baktığımda gördüğüm okul bahçesinde oynayan çocukları, yürüyen iki kadını, bankta oturan adamı, cemrelerin dürtmesiyle kendini 'dışa vurmuş' herkesi kıskanıyorum! Çünkü benim odaya kapanıp çalışmam gerekiyor!
KOR ATEŞTEN TOPLAR! Kışın isli sisli karanlık havalarında memnun mesut bilgisayarımın başındayken, cemreler düştükten az sonra, o bilgisayarı alıp balkona tabure, içki sehpası falan yapasım geliyor! Üstelik balkonum bile yok! Dediklerine göre birinci cemre 19-20 Şubat'ta havaya, ikincisi 26-27 Şubat'ta suya, üçüncüsü de 5-6 Mart'ta toprağa düşüyor! Cemre 'kor ateşten top' demek. Ve nereden geldiği meçhul olan bu toplar; tarihleri biraz tartışmalı olsa da, geleneksel inanışa göre oraya buraya düştükçe havayı ısıtıp, tomurcukları açtırıp, börtü böceğin aklına girip, insanı da zıvanadan çıkarıyorlar. Ve "Beni bu havalar mahvediyor"! Kanımca cemrelerin ateş topu olarak bilinmesinin tek sonucu ısıtma fonksiyonları değil! Düşer düşmez insanların da kanını kaynatmaları, neşelendirip delirtmeleri, sorumsuzlaştırıp hareketlendirip, ofise, eve sığamaz hale getirmeleri! Yani 'bahar geldi böyle oldu', tamamen cemrelerin marifeti! Çalışan herkes işe gözü kapıda geliyor, mesai bitimine beş kala hoplaya zıplaya, uçarak çıkıyor! Körolası cemreler yüzünden!
KASIM VE HIZIR DENİRMİŞ Eskiler 365 günlük yılı 'kasım' ve 'hızır' günleri olarak ikiye ayırırlarmış. Kasım 179, hızır 186 günmüş. Kasım; 8 Kasım'dan 6 Mayıs'a kadar olan kış devresini, hızır ise yaz devresini ifade edermiş. Kasım dönemi içinde düşen cemreler, artık 'hızır' günlerinin yaklaşmakta olduğunu haber verirmiş! Sanki bünye bunu biliyor! İlk işaretleri aldıktan sonra 'hızır'ın yetişmesini sabırsızlıkla bekliyor! Beklerken de durmuyor, gezmek eğlenmekle ilgili tüm arzuları aynı anda yaşıyor! 'Eğlence' anlayışı ise zaman zaman berbat bir çay bahçesinde oturup bir çay içmeye kadar düşüyor, öylesine güçlü bir 'kendini dışarı atma' isteği! Bakın şimdiden söylüyorum, seneye, haziran ayına kadar cemre falan istemiyorum! Körolası cemreler kariyerlerimizle oynuyorlar!
|