| |
Kızılcık şerbeti
Dışişleri mensuplarına hayranız. Kan kussalar bile ağızlarını silip "Kızılcık şerbeti içtik" diye geçiştirirler. Şu günlerde kim Kıbrıs'tan söz etse, dudaklarının kenarında yine kırmızı pıhtılar beliriyor. Özellikle de BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile din kardeşlerimizden gelen çelmeler nedeniyle.
AB'nin Kıbrıs konusunda Türkiye'yi neredeyse kayıtsız-şartsız teslim alma girişimlerine bir de BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın adadaki temsilcisinin oyunları, hatta tuzakları eklendi. Ve ne yazık ki, Türkiye'nin 24 Ocak'ta açıkladığı makul, gerçekçi ve adil Eylem Planı, bu çift taraflı çabalarla torpillendi. Ankara o planda Kıbrıs'ta çözüme ulaşıncaya kadar yaptırımların eş zamanlı ve karşılıklı kaldırılmasını önerdi: KKTC'nin tecritine son verilecek, Türkiye de limanlarını ve havaalanlarını Rumlar'a açacaktı. AB'nin KKTC'ye söz verdiği Doğrudan Ticaret Tüzüğü bile bu öneriye yeterli yanıt olabilirdi. Çünkü KKTC'nin AB ülkeleriyle -Rum onayı gerekmeden- ticaret yapabilmesi, tecritin sonu olacaktı. Bu da Türkiye'nin limanlarını ve havaalanlarını açmasını kolaylaştıracaktı. Ancak 450 milyonluk AB, 450 bin Rum'a teslim oldu; Papadopulos'un "Doğrudan Ticaret Tüzüğü ayrılmadan mali yardımı onaylamam" şantajına boyun eğdi. Üstelik doğrudan ticareti bir dizi şarta bağladı: Maraş'ın Rumlar'a iadesi, Magosa limanının AB'ye devredilmesi, Rum mallarıyla ilgili işlemlerin dondurulması. Bu, Türkiye'nin planının reddi anlamına geliyordu. Zira planda "Tarafların hukuki ve siyasi pozisyonlarına halel getirilmemesi", yani kalıcı çözüm aşamasında verilecek karşılıklı ödünlerin şimdiden talep edilmemesi öngörülüyordu. Dahası AB, "Ahde vefa" ilkesini çiğneyen bu geri adımından sonra "Limanları bir an önce aç" baskısını artırarak, hatta bunun üyelik müzakerelerinin önkoşuluna dönüşmekte olduğunu ima ederek, Türkiye'yi tehlikeli bir kavşağa doğru sürükledi.
BM temsilcisi ve dostlar AB'nin bu pişkin manevraları yetmezmiş gibi, Ankara'nın önüne bir de Annan'ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Michael Möller sorunu çıktı. O da oyun içinde oyun. Anlatalım. Papadopulos, 28 Şubat'ta Paris'te bir araya geldiği Annan'a, görüşmeler yeniden başlayıncaya kadar iki taraf arasındaki günlük sorunların çözümü için teknik komiteler oluşturulmasını önerdi, "Mehmet Ali Talat da bu görüşte" dedi. Doğru, Talat da kuş gribiyle ortak mücadele gibi günlük yaşamı kolaylaştıracak ve güven artıracak önlemler için teknik komiteler oluşturulmasını istemişti. Ancak Papadopulos'un günlük sorunlardan anladığı farklıydı: Maraş'ın iadesi, Magosa'nın statüsü, Türkiye'nin asker çekmesi! Annan'ın sözcüsünün görüşmeyle ilgili açıklamasında Türkiye'nin Eylem Planı'na zerrece değinmeden Papadopulos'un önerilerini öne çıkarması Türkiye'nin canını sıktı. Danimarkalı diplomat olan Annan'ın Kıbrıs temsilcisi Möller'in girişimi ise bardağı taşırdı: Papadopulos'un saydığı "Günlük sorunlar"ı görüşmek üzere randevu istiyordu! Rum tezlerine yakın Möller'in atanmasını zaten içine sindiremeyen Türkiye talebi reddetti. Dahası Başbakan Erdoğan, Annan'ı arayıp temsilcisini değiştirmesini istedi. Yanıtı herhalde Dışişleri Bakanı Gül'ün ay sonunda Annan'la yapacağı görüşmede öğreneceğiz. İşte böyle bir ortamda umulmadık bir taraftan gelen taş epey yaraladı. KKTC Büyükelçisi Tamer Gazioğlu, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyelerinin Ankara'daki temsilcilerini Kuzey Kıbrıs'ta hafta sonu tatiline davet etti. KKTC'ye uygulanan tecriti delmeyi amaçlayan bu daveti İKÖ üyesi 57 ülkeden kaçı kabul etti dersiniz? Sadece 2'si! Azerbaycan ile Pakistan. Oysa geçen yıl 8 Müslüman ülke "Evet" demişti. Söyler misiniz; Dışişleri mensupları kan kussalar bile " Kızılcık şerbeti içtik" demesinler de ne yapsınlar...
|