| |
Türkiye ve devler ligi
Çokuluslu danışmanlık şirketi "PwC", Türkiye'nin 2050 yılında 12'nci büyük ekonomi olacağını duyurdu. İyi ama bir gün önce Türkiye "İnovasyon" da Avrupa sonuncusu ilan edilmedi mi? Bilgi üretmeyen, teknoloji geliştirmeyen ülke nasıl devler ligine çıkabilir?.
Şirket birleşmeleri nedeniyle uzun bir adı olan İngiliz kökenli çokuluslu danışmanlık grubu "PricewaterhouseCoopers"ın (PwC) araştırması ile Avrupa'nın "İnovasyon" ligi açıklaması peş peşe geldi. Biri parlak ufuklar müjdeledi, diğeri ise "Bilgi üretme yoksulluğu"nun utancını yüzümüze vurdu. Ve bu çelişki bize Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorking'in iyice sıklaşan uyarılarını anımsattı. Önce iki açıklamayı özetleyelim. "PwC" grubu, Türkiye'nin 2005'te dünyanın 20'nci büyük (Oysa biz 18'inci sanıyorduk) ekonomisi haline geldiğini, bir kaza geçirmezsek 2006 sonunda Belçika, İsviçre ve İsveç'i geçerek 17'nciliğe yükseleceğimizi duyurdu. Bitmedi; "Önünüz açık" dedi, "2050'ye kadar 12'nciliğe yükselme olasılığınız son derece güçlü." Yıllardır ikinci kadeh rakıdan sonra sohbetlerin ağırlık merkezi olan "Ne olacak bu memleketin hali" yakınmalarına somut yanıt veren bu araştırmayla iyimserlik dalgaları üstünde sörf yapabilirsiniz. Tek şartla: Dünya Bankası, AB ve TÜBİTAK'ın "İnovasyon politikaları danışmanı" Şirin Elçi'nin açıklamasını görmezlikten gelirseniz.
Önce eğitim reformu O da diyor ki, "Türkiye inovasyon konusunda Avrupa sonuncusu." İnovasyon ne mi? Bir dizi göstergenin bileşimi: Bilim ve mühendislik mezunları, üniversite öğrencileri sayısı, internete erişim, yaşam boyu eğitime katılım oranı, genç nüfusun eğitime katılım oranı, ArGe harcamaları, üniversitesanayi işbirliği, inovasyon yapan KOBİ sayısı, risk sermayesi sağlanan şirket sayısı, bilişim teknolojilerine harcamalar, ileri teknolojide istihdam, ileri teknoloji ürünü ihracat, firmalar için yeni ürünler ve istihdam oranları, alınan patent, marka ve tasarım sayısı. Tüm bu veriler, bir kapta toplanıp karıştırılıyor ve ortaya bir kokteyl çıkıyor: "Bir fikri ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürme becerisi." Dikkatinizi çekeriz; saydığımız 14 göstergenin 9'u doğrudan eğitimle ilgili, kalan 5'i ise eğitimin ürünü. Yani her şey eğitim. Ama öğrenimin askerlik gibi, zorunlu hizmet gibi algılandığı Türkiye'deki eğitim anlayışı değil. Okul öncesiyle başlayan, okul sonrasıyla devam eden bir anlayış. Kısacası yaşam boyu eğitim. Sloganlaştırırsak, "Beşikten mezara kadar eğitim." Çünkü dünya artık bilgi toplumu. Ekonomiler de, bilgi tabanlı ekonomi. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorking o nedenle hançeresini paralıyor: "Türkiye'deki işsizlik rakamları eğitim sisteminin mezunlarını iş piyasası için rekabete hazırlamadığının göstergesi. Ne eğitim sektörünüz, ne de işgücü piyasalarınız AB entegrasyonuna hazır. Türkiye yüksek öğrenim ve sonrası bir yana, daha anaokulu eğitiminde rakiplerinin gerisine düşüyor. Çalışan yetişkinlerin becerilerini güncelleştirme imkanları ise, yok denecek kadar az. Cesur bir reform dizisine ihtiyacınız var. Uzun vadeli, topyekun bir stratejik eğitim sistemi yaratmalısınız." Ama biz meslek liselerinde katsayı kavgasıyla, açık öğretim liseleri yönetmeliği didişmesiyle, ÖSS'de sistem çekişmeleriyle, üniversitelerin statüsü tartışmalarıyla yılları harcıyoruz. Üniversitelerin bilgi üretim merkezine dönüşmeleri, araştırmacılara bir şeyler geliştirecekleri ortam sağlamaları için, önce o kavga konularında geniş ve kalıcı bir uzlaşma sağlamak zorundayız. Yoksa; suç örgütlerinin eroin laboratuarları için yaptıkları Ar-Ge harcamaları, üniversitelerimizin araştırma ve bilgi üretme yatırımlarına fark atmaya devam edecek!
|