Yargı bağımsızdır!
Bir tarihte, işkenceyle alındığı kanıtlanan ifadelerin bir mahkeme kararına gerekçe oluşturup çok sayıda gencin mahkum edilmesine tepkim... "Bağımsız yargı işkenceye bağımlı" diye olmuştu. Yazıda "Türkiye'de..." denmediği halde, belki Uganda da olabilirdi, "bağımsız yargı" beni üç ayrı davayla kovalamıştı. İki dava beraatla bitmiş, sonunda birinden "tecil" edilen, üç yıl içinde "bir daha yaparsam" hapis cezasını yürürlüğe sokan mahkumiyeti kenara koymuştuk. Üç yıl doldu!
Ülkenin mahkeme duvarı şöyle: Herhangi bir sansasyonel dava açıldığında... Pozisyona göre... Bu ülkenin, devletin, kuvvetler ayrılığının, Silahlı Kuvvetler'in, muhalefetin, medyanın ve koçum Avrupa Birliği'nin en yetkili kişileri, cümbür cemaat müdahiliz. Mahkeme kapılarındaki yumurtalı, tükürüklü, küfürlü, tehditli korolar da ayrı bir renk katıyor. Mesele herhalde "yargının etkilenmesi" değil ki, "Yargıyı etkileme" suçunun adı "teşebbüs." Ama asıl mesele şu: Yasaları yapanlar, uygulayanlar, koruyanlar ve hesapta ona sığınanlar dahil... Herkes "yargının bağımlı olabileceği" nden şüpheli. Neredeyse emin. Baksanıza yerine göre iktidar da ayaklanıyor, ordu da, AB de. Neden böyle?
Muhtemelen, en çok "yargı bağımsızlığı, kanun kuvveti, yasaya saygı, hukuk devleti" lafları edenler, aslında yargıyı en çok etkilemeye çalışanlar. "Çalışmak", lafın gelişi tabii; öyle deyince saygın bir emeği varsayıyor. Oysa, emek filan değil, basbayağı kaba kuvvet. Nazik, centilmen, Avrupalı, Ankaralı, Anadolu kaplanı, Kasımpaşalı, Güneydoğulu, Harbiyeli, YÖK'lü, milliyetçi, demokrat, başı bağlı veya açık filan olması önemli değil... Maddi, manevi ya da makamsal "kuvvet" ve kudret olduğu sürece, "kaba". Ya azınlık karşısında kalabalığa... Ya iktidar gücüne... Ya ordu gücüne... Yer altı gücüne... Medya, sermaye veya Avrupa gücüne dayandığı sürece, kaba.
Bir de şu var: Savcı ile yargıç; bir insan. Hukuk'a girmeden önce şekillenen, fakültede belirginleşen, mezuniyette güçlenen, staj esnasında beslenen, tayinden tayine katmerleşen hayat görüşü var. Sadece şu kadar yıl hukukta dirsek çürütüp şunca yıl da yurdun dört bir yanında, yetersiz maaşlarla, dökülen adliyelerde, yığılmış eciş bücüş dosyalar arasında bunalarak, belki bir lojmana sığınarak, lakin özellikle küçük yerleşimlerde kaymakam, belediye başkanı, garnizon veya jandarma komutanı, başhekim, emniyet müdürü, parti örgütü ile birlikte orada "iktidar" olmanın hissiyatıyla bugünlere gelmedi. İnsan oldu; inancı oldu, inançsızlığı belki; idolleri ve idealleri oldu, tutkuları, öfkeleri, nefretleri, sevgileri oldu, ideolojisi oldu, oy verdiği ve verdiğine pişman ve belki düşman olduğu partiler, görüşler oldu. Sevdiği yazar, kızdığı gazeteci, ezberlediği şiir, dilinden düşmeyen dua ya da hazzetmediği bir hoca, ailesinde huzur veya acı oldu. Hayalleri, elbet hayal kırıklıkları, dostları ve yalnızlığı oldu. Borcu oldu, biraz tasarrufu, edinmek istediği bir mülk, belki haram korkusu, belki ihtirası oldu. Yüce bir kalbi oldu ama kim bilir belki kompleksleri oldu. Çok kitap okudu, süzdü ve oturaklı bir hukuk felsefesi oldu, belki olmadı, kafasının içi uyuştu, düşüncesi örümceklendi, belki tozdan, bıkkınlıktan gözleri ve vicdanı kör oldu. Belki çok cesur, belki çok ürkek, belki mert veya sinsi oldu. Siz bu savcıyı, yargıcı, "yargı" yı bağımsız mı zannediyorsunuz. Bir de hep birlikte, tüm kuvvetler tarafından kuşatılınca! AB kuşatmasına kızan silahını kuşanıp kuşatıyor; silahlı kuşatmaya kızan AB'ciyi çağırıyor vesaire... Neden? Çünkü yargı bağımsızdır!
|