|
|
|
|
|
|
Buzdağının görünen bölümü
Salı günü gazetemizde "Yelken dünyası duayenini kaybetti" diye tek sütunluk bir haber vardı. Ben bu haberi bir buzdağının suyun üstünde kalan bölümü gibi gördüm. Çünkü kaybettiğimiz kişi ülkemiz adına inanılmaz başarılı işler yapmış önemli bir vatan evladıydı...
*** İki çocuğum da deniz ve yelkenle henüz 20 günlükken tanıştı. Ama düzenli yelken eğitimini İstanbul Yelken Kulübü'nün açtığı yelken okulunda aldılar. Oğlum Deniz beş yaşına geldiğinde yelken okulunun başındaki Orhan Akra ağabeyime eğitime başlayıp başlayamayacağını sordum. "Geç bile kalmışsın, hemen getir" diye cevapladı. Deniz'in yelken okuluna başladığını duyunca üç yaşındaki kızım Tuba "Ben de gideceğim" diye tutturdu. Orhan Baba'dan onun için de izin aldık. Kış aylarıydı. Lapa lapa kar yağarken İstanbul Yelken Kulübü çekek yerindeki küçük dershaneye taşınmaya başladık. İçerde gümbür gümbür yanan odun sobasının başında o minicik ellerini ısıtır sonra gemici bağlarını çalışıp, derslerini dinlerlerdi. Sonunda bahar geldiğinde yelken ve optimistle ilgili tüm alt yapıları tamamlanmış ve denize çıkmaya hazır hale geldiler. Sonra büyük bir heyecanla ailecek sezon açılışına gittik. Kortejin en önüne yelken okulunun öğrencilerini koymuşlardı. Onların başında da son derece şık denizci kıyafetiyle Orhan Akra yürüyordu. Üç beş adım gittikten sonra Tuba yorulmuş ya da sıkılmış olmalı, sıradan çıkıp önünde yürüyen Orhan Akra'ya koştu. Biz ne yapacağımızı şaşırmış "Biraz da utanmış" bir halde kıvranırken şöyle bir manzarayla karşılaştık: Önde bayrak ve kulüp flaması, ardında kucağında minik Tile Orhan Akra... Bu sahneyi ömür boyu unutmayacağım. İstanbul Yelken Kulübü daha sonra büyük bir kadirbilirlikle yeni binasında açtığı yelken okuluna Orhan Akra adını verdi. Ve böylece ünlü yelken hocamızın adı sağlığında ölümsüzleşti. Bu olaya gerçekten çok sevindim, mutlu oldum. Çünkü genellikle bizim ülkemizde insanların değerleri ancak öldükten sonra anlaşılır!.. Orhan Akra ile yakınlığımız sadece yelken ve yelkencilikle ilgili kalmadı. Daha sonra kızı Necef Uğurlu ile birlikte çalışmaya başladık. Yıllarca onun yazdığı oyunların müziklerini yaptım. Böylece Necef'in annesi milli yelken hakemi Mehruba hanımefendiyi de yakından tanıma fırsatı buldum... Geçtiğimiz hafta Boat Show'un son günüydü. Kapıdan girerken Necef aradı, Orhan Baba'yı kaybetmiştik... Pazartesi günü İstanbul Yelken Kulübü'nde onun için özel bir tören düzenlendi. İş günü olmasına rağmen törene yelken camiasının önemli bir bölümü katıldı. Çok duygusal ve önemli konuşmalar yapıldı. Akra ülkemizin ilk yelken okulunu açan kişi olmasının dışında, yelkenciliğe ilk kez uluslararası kuralları getirip uygulatan, ilk yelken ve yarış kuralları kitabını hazırlayan insandı aynı zamanda. Tam bir İstanbul beyefendisi olan Orhan Akra'nın Fenerbahçe'nin yaşayan en yaşlı üyesi olduğunu da o konuşmalar sırasında öğrendik... Sadece bizlerin Orhan Akra ile ilgili anılarının bu küçücük bölümü bile yazımın başındaki buzdağı benzetmemin pek de yanlış olmadığını gösteriyor sanırım. Hem Orhan Akra büyüğüme hem de buzdağının tepesi kadar bile fark edilemeden göçüp giden birbirinden faydalı memleket evlatlarına rahmet diliyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|