Yapacak çok iş var
Çocuk sahibi olduğunuz andan itibaren başka bir dünyanın insanı da oluveriyorsunuz. Haberlerde gördüğünüz çocuklar, dövülenler, sokakta yaşayanlar, hastanede rehin kalanlar, iyileşmeleri olanaksız olanlar, anne babası olmayanlar, açlık ve sefalete teslim olanlar daha çok yaralıyor sizi. Hatta birkaç damla gözyaşı ile izliyorsunuz haberleri, her defasında o gördüğünüz çocuklar için ben ne yapabilirim düşüncesi... Ardından da kendi kuzunuza bakıyorsunuz bir daha, yakınınızdaysa onu kanatlarınızın arasına alıyor, doya doya öpüyorsunuz. Bir yandan da şunu düşünüyorsunuz, aslında huzurla ve güvenle kendi evimde, sıcak bir yuvada yaşamaktayım, herkes şu ara sağlıklı görünüyor, öyleyse olur olmaz şeylerden şikayetçi olacağıma, mutlu olmayı denemeli ve hakikaten de elimden gelen bir şey varsa, bir çaba harcamalıyım.
YUMURTA BİLE ALAMAMAK En azından çevremizdeki çocuklar, yakınımızdakiler için yapılabilecek bir iki şey var. Fazlasıyla adaletsiz bir dünyada yaşadığımızı semt bakkalında, bir oyun parkında, kaldırımın kenarında bile görmek mümkün. Özürlü çocuğuyla her gün bakkala gelen bir anne biliyorum, kızım boyaya bulanmış top şeklindeki sakızlardan ısrarla isterken, bu anne bakkala bir yumurta, evet sadece bir yumurta almak için uğruyor kimi zaman. Oğlu kocaman ama yanından ayıramıyor belli ki. Ve bu tek yumurtayla herhalde onun karnını doyurmayı planlıyor. Bu anne asla bakkalda duygu sömürüsü falan yapmıyor, para dilenmiyor. Ama onu öyle görünce benim gözümden yaşlar akıveriyor birden, ona göstermeden bakkal abimize bir miktar para veriyorum, bari bu seferlik bir yerine on yumurta alabilsin diye. Ya da bazen belli ki çöpten bulunmuş, her tarafı kırılmak üzere bir bebek arabasını iten bir anne görüyorum. Bebeğin giysileri perişan, anne pazarı dolaşıyor. Yere atılmışları, çürükleri toplamak üzere orada. Bir kızıma bakıyorum, bir de o bebeğe... Anneyi çağırıp en azından kızımın küçülen giysilerinden vermeyi düşünüyorum. Ama şimdiye kadar başardıklarımın en iyisi yeniden düzenlenmiş bir çocuk parkıydı. Düşünsenize, bir çocuğunuz yokken yanından teğet bile geçmediğiniz yerler çocuk parkları. Oysa çocuğunuz olduğunda oralardan ayrılamıyorsunuz, hele de hava güzelse... Bizim evimize yürüyüş mesafesiyle on dakika uzaklıkta bir park var burada. Arabaların arasında, trafik gürültüsünün içinde bir park... Üstelik koca bir yokuşu da aşmanız gerekiyor. O parka kızımla defalarca gittik. Boyaları dökülmüş metaller tetanos aşısı olmayı zorunlu kılacak kadar sıkıntılı, yerler geceleri bira içenlerin kırıklarıyla dolu, çöpler her yerde... Kızım sallanırken cam kırıklarını, çöpleri topla topla bitmiyor...
UFAK İYİLİKLER GEREK Bir gün gerçekten de tepem attı ve belediyeye uzun bir mektup yazdım. Bir anne duyarlılığında uzun bir mektup... Derken bir süre parka gidemedik. Ardından de evimize bir mektup geldi; "Sözünü ettiğiniz park tarafımızdan incelenmiş, ardından temizletilip boyatılmış, gerekli önlemler alınmıştır" diye. Derhal tabii, koşarak parkımıza gittik kızımla biz de. Hakikaten de daha iyiydi artık. Her gün yüzlerce çocuğun, şehrin telaşından azıcık da olsa kurtulabildiği bu küçük alan birazcık da olsa bir şeye benziyordu... Çocuk sahibi olunca görüyorsunuz ki, çocuklar için pek çok düzenleme, pek çok şey yapılması gerekiyor. Çocuk konusu da her şey gibi bir derya... Ufak tefek iyilikler, ufak tefek hareketler dünyayı daha sevimli yapıyor...
|