|
|
Oyun set ve maç, Woody Allen
Woody Allen'ın son filmi Match Point'i (Maç Sayısı) izledim. Benim bildiğim, Woody Allen her zaman ciddi konuları ele alır ve onlarla dalga geçerek ifade eder kendisini. Bu defa durum ciddi. Anlatayım. Hepimizin kafasında belli bir adalet duygusu vardır. Biri kötü bir şey yaparsa, mutlaka eninde sonunda bedelini öder. Ya da tam tersi bir iyilik karşılıksız kalmaz denir mesela... Filmlerde, romanlarda ve diğer tüm edebiyat türlerinde anlatılan hikayelerde bu adalet duygusu temel alınır. Belli bir tür denge olduğuna inanılır, inanırız. Öyle olmasını dileriz. Bu denge bir tür dil gibi hikayeyi anlamamıza, olayları okumamıza, empati kurmamıza ve sonunda olan bitene ikna olmamıza yarar. Bu kendi hayatımızı değerlendirmek için kullandığımız bir yoldur aynı zamanda. Ruhunu şeytana satıp başarıya ulaşırsın ama seni acılarla dolu bir son beklemektedir. Zengin olursun ama mutsuzsundur. Aşık olursun, ama parasızsındır. Fakirsindir ama mutlu olmayı başarmışsındır. Mutlu bir aile kurmuşsundur ama içindeki bireyi öldürmüş, her arzunu bastırmışsındır. İş hayatında ilerlemiş, gözde bekar olmuşsundur ama yalnızsındır, sıkıntıdan patlarsın. Aşk hayatın muhteşemdir, ayrıca eve gelen giden dostunun arkadaşın haddi hesabı yoktur ama işsizsindir. Böyle uzar gider. Her şeyin bir bedeli olması, ilahi bir denge hali... Woody Allen Match Point'te bu dengeyi altüst ediyor. Çünkü filmdeki karakter yaptığının bedelini ödemiyor. Allen bunu şansa bağlıyor: "İnsanlar hayatlarını kontrol ettiklerini düşünür. Oysa hadise şansla ilgilidir." Geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi 41 yaşındaki Tolga Ulus, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Düzenli spor yapıyor, sigara içmiyordu.Hayat adil mi değil mi? Ben filmden çıktıktan sonra sorunun yanıtını bir kez daha düşündüm. Galiba adalet hayatın kedisinde değil, zihnimizde, sanal bir duygu. Ve bazen tıpkı Matrix'teki gibi zihin ara sıra tekliyor...
|