Arabadan tanışıyoruz
Katettiğimiz yolların monoton görünüşü sizi kandırmasın. Tüm bu griliğin, kirin, tek düzeliğin arasında hayallerimizin ve ruh dünyamızın tohumları saklanıyor. Uzun araba yolculuklarına çıktığımda beynimin ferahladığını, hayalgücümün serbest kaldığını hissederim. Yolla, yolda gördüklerimle ilgili değişik hayallere düşerim. Ankara yolunda, Bolu Dağı eteklerindeki köyleri gördüğümde, "Acaba buralarda doğup büyümüş olsaydım nasıl birisi olurdum?" diye sorarım. Bodrum yolunda, "Bir gün hafızamı yitirmiş biçimde buralarda uyansam yaşamım nasıl devam ederdi?" diye düşünürüm. Sonra rahatlar, hayatıma daha bir sımsıkı sarılırım.
HATIRALAR CANLANINCA Şehir hayatından böyle anlar nasıl da eksiktir, değil mi? Evden işe giderken arabamızın camından ne görebiliriz ki? Aklımızın yarısı evdeki aile sorunlarımızla, diğer yarısı işte karşılaşacağımız stresle meşgulken gözümüz neye takılabilir ki? Etrafımıza baksak da ne göreceğimiz malumdur, her zamanki dandik binalar, iş yolu güruhu, büyük küçük sayısız motorlu araç.... Tüm bunların arasında romantik rüyalarımızı, yüzümüze bir tebessüm konduracak tanışıklıkları sığdıracak yer yoktur herhalde... Bir dönem Cihangir'de oturup İkitelli'de çalıştım. İşe gittiğim her gün, yola da, yolculuğa da, yanımdaki diğer yolculara da sitem ettim. İşimden ayrıldıktan sonraki yıllarda da o yolla ilgili içimde kalan tek duygu, artık onu katetmek zorunda olmamanın verdiği minnet oldu. Taa ki geçenlerde bir ziyaret için tekrar eski yola düşene kadar. Yol boyunca etrafımda göz gezdirdikçe bir de ne göreyim? Neredeyse dakika başı bir anı canlanıyor! O zamanlar farkettiğimin bile bilincinde olmadığım ayrıntılar, binalar, şirket adları, hafızamda küçük şimşekler gibi çakmaya başlıyor! O günden sonra şehir içinde rutin olarak katettiğim yollara daha bir dikkatli bakmaya başladım. Ve hepsinde, şehir hayatıyla ilgili farklı düşlerden kurduğum mozaiğin birer rengini bulur oldum. "Voltran" adını taşıyan bir şirketin tabelası ya da Conan Jeans'in fabrika satış mağazası beni çocukluğumun çizgi kahramanlarına götürdü. Silivri yolundaki tek tük evler bana bir zamanlar bunlarla ilgili çıkan "kokain evleri" iddiasını hatırlattı... Fındıkzade'deki "Kaan Pub" ve "Fındıkzade Pub" gibi koca Efes tabelalı birahaneler, otobüsle geçip gitmek yerine onlarda demleniyor olsaydım, ruh halimin ne olacağını düşündürdü. En rutin, en sıradan, en keyifsiz yolun bile bilinçaltımı nasıl beslemiş olduğuna tanıklık ettim. RUH HALİ Tavsiye ederim. İşe gittiğinizde, akraba ziyareti için arabaya atladığınızda ya da alışveriş için diğer bir semte geçtiğinizde yola dikkatlice bakmayı deneyin. Belki iş yolundaki küçük bir çimenlik gözünüze çarpar. Ve sıcak bir yaz gününde kurduğunuz bir düşü, çalışmaya gitmektense o çimenlerin arasına uzanmış olma düşünüzü hatırlarsınız. Belki gözünüz büyük bir fabrikaya takılır. Ve fabrika işçilerinin mesai sonu eve gittiğinde sizden mutlu mu, yoksa mutsuz mu olduğunu merak edişiniz aklınıza gelir. Hatta belki, hep aynı yerlerde sıkışan trafikte birden fazla kez görmüş olduğunuz bir araba karşınıza çıkar. Ve içindeki kişinin yüz ifadesini, onu son gördüğünüzdekiyle karşılaştırır, bugün daha hüzünlü ya da daha neşeli görünmesinin nedenlerini hayal edersiniz. Katettiğimiz yolların monoton görünüşü sizi kandırmasın. Şehir içi yolculuklarda kurduğumuz aşinalıklar, tatil yolundakilerden daha mütevazı, daha az etkileyici olabilir. Ama buna karşın daha sürekli, daha istikrarlı, günlük ruh halimiz hakkında daha aydınlatıcı olduklarını düşünüyorum. Her gün araba camımızın önünden geçen İstanbul, bize tümüyle yabancı ve anonim gelebilir. Ama o İstanbul'un ruh dünyamızdaki yansıması, orayla bizzat gitmiş olsak kurabileceğimizden çok daha özel bir bağ kurmamıza izin veriyor. Oraya nasıl bir anlam vereceğimize biz karar veriyoruz. Biz oraya ait olacağımıza orası bize ait oluyor. Ve böylece İstanbul, bir İstanbullunun ruh haline dönüşüyor.
|