|
|
|
|
|
|
Aşkta gurur sonuna kadar
Bu haftaki sohbetimiz Jane Austen'in romanından sinemaya uyarlanan 'Aşk ve Gurur' üzerine. Özellikle kadınlar filme bayıldı ve hemen sorular sorulmaya başlandı. "Aşkta gurur olur mu?", gerçek hayatta Elizabeth, Darcy'i bekler durur mu?... Eh biz de konuyu atlamadık. Hıncal Uluç'la bütün bunları artı önyargıları artı cinsel hayatını açıkça yazan kız Melissa P.'yi konuştuk. Hadi başlayalım...
* AYŞE: Geçen hafta 'Aşk ve Gurur'u köşenizde yazdınız. Ben de filmi çok beğendim. Hadi önce Türkçe isminden yola çıkarak size sorayım; aşkta gurur olur mu?
* HINCAL: Sonuna kadar!
* Yine şaşırttınız beni, şimdi ben sizden "Aşıksam gururun ne önemi var ki, seven insan gurur düşünür mü hiç?" gibi bir cevap bekliyordum. Gururunu kaybetmiş insandan sevgili olmaz.
* Bence fazla gururun aşka faydası yok. Ben aşıksam rezil bile olabilirim. Mesela filmde Darcy (hani şu burnundan kıl aldırmayan esas adam) az kalsın güzelim Elizabeth'i elden kaçıracaktı... Elden kaçırmasının nedeni; peşin hükümlü olmasıydı. Peşin hükümlülüğünün yanlışlığı yüzünden kızı kendine layık görmüyor. Zaten filmin adını orjinaline sadık kalarak çevirselerdi; 'Gurur ve Önyargı' olacaktı. Gurur ve önyargı birbirini çok seven iki insanı kavuşamaz hale getirdi.
'BAŞLAR DİK DURMALI' * Eh ben de şimdi değer mi hiç bu gurura demez miyim? Değer.
* Yani aşkını kaybettin ama yine de değer öyle mi? Ben gururundan sevdiğini terk edip sonra hayatının sonuna kadar mutsuz yaşayan insanları gördüm... Ben gururumu kaybetmişsem, onunla beraber olmak için gururumdan vazgeçiyorsam, zaten artık ona layık değilim. İnsanlar birbirlerini başlarını dik tutarak sevmeli, eğerek değil.
* Benim 'Aşk ve Gurur'da en sevdiğim şey Elizabeth'in diğer kız kardeşlerine benzememesi. Yani çevresindeki her türlü baskıya rağmen o 'hayırlı kısmet' denen zengin adamlarla evlenememesi. Kalbinin sesini dinleyip, Darcy'i beklemesi. Çünkü günümüzde de aynı değil mi? Kızlar hayırlı kısmet olsun da ne olursa olsun mantığında. Adamı gerçekten sevip sevmemek umurlarında değil. Yeter ki konforları yerinde olsun. Evlenince boşanmıyorlar da zaten öyle kocalardan. Şimdi romanın ve filmin ana noktası şu; Jane Austen çok önemli bir ikilemi ortaya koyuyor. Bir insan var, dünyada birlikte olacağın sonuncu insan. Issız adaya düşsen istemezsin... Ve aynı insan; onsuz yaşayamayacağın insan! Fakat onunla birlikte olmaya da imkan yok...
* Neden? Çevresel faktörlerden, önyargıdan! Önyargı varken birlikte olmaya imkan yok ama o önyargı ortadan kalktığı zaman da nasıl sarıldıklarını birbirlerine görüyorsun. Ama filmin finalinin o kadar güzel olması, ikisinin de gururlarından ödün vermemelerinden dolayıdır.
* Ya önyargı? Mesela çoğu zaman bir insanın dış görünüşü ve kıyafetleri ona not vermemize yetiyor. Diyelim bir kız dekolte giyinmiş yerli yersiz, hemen içimizden "Haa bu kız rahat kız, kolay kız" deyiveriyoruz. Ya da bir kız tek başına yaşıyor, hop yapıştır üzerine "kaka kız, basit kız" damgasını. Tanımadan, etmeden. Bence biz hayatımızda çok fazla önyargılıyız. Evet, evet. Bu roman bunun altını çizmek için yazılmış. 'Önyargılarınızın esiri olmayın' diyor.
* Sizin önyargılarınız ne boyutta? Önyargı her insanda var. Ama öyle şunlara karşı önyargılıyım diyemem. Bir anda hüküm verirsin biter gider. Her devrin kendine göre önyargıları var. Mesela bizim çocukluğumuzda dul kadınlar kolay elde edilebilen kadınlar olarak görülürdü. Çünkü o zaman bekaret fevkalade önemli. Herhangi bir kızla evlilik dışı ilişki kurmak mümkün değil. İki tür var; paralı ve bakire olmayan dul kadınlar. Onun için kadınlar dul kalmamaya özen gösterirlerdi. Şimdi böyle bir şey söylesen gülerler, böyle bir şey yok!
'BEDENSEL AŞKLAR' * Olmaz mı, günümüzde de sizin anlattığınız gibi düşünen birçok insan var. Ama artık ilişki kurmak için dul kadınlara ya da paralı ilişkiye ihtiyaçları yok. Sevgilileriyle rahat rahat beraber olabiliyorlar. Cumartesi akşamı Reina'da tanışıyorlar, pazar sabah aynı yatakta uyanıyorlar.
* 'Aşk ve Gurur' yazınızda "Bilin bakalım filmde olmayan şey ne?" diye sormuş; sonra cevapta, "Kadınla erkeğin öpüşmemesi" diye yazmıştınız. Böylece birbirlerinin bedenlerini değil ruhlarını sevdiklerini... Belki o yüzden bugünkü aşklara göre daha sağlam, güvenilir olurdu aşklarımız demişsiniz... Kadının vücuduna sahip olamazsan nesine sahip olacaksın? O zaman aşklar daha ruhsaldı, şimdiki aşklar daha bedensel aşklar.
* Sizin yazınızdan, öpüşmediğin, sevişmediğin zaman aşkın daha derin olduğunu düşündüğünüzü anlıyorum. Neden? Ruhsal aşk daha derindir, bedensel aşk çabuk biter. Ben senin bedenine aşıksam seninle on kere yatarım biter. Benim için orijinalliğin kalmaz. Yenisini bulurum biter. Ama ruhunu sevdiğim zaman, ruhun elde edilmesi, ruhun kanıksanması ruhtan bıkılması diye bir şey yok.
* Gelin görün ki artık devir değişti. Bakın Melissa P.'ye... Sahi siz onu nasıl buluyorsunuz? Cüretkar mı mesela? Cüretkar falan değil. Melissa P.'den yüz sene önce bunları yazmak cüret meselesiydi ve yazmışlar. Melissa P. onları tekrarlıyor. Hiçbir orijinalitesi yok yazdıklarının. Edebiyat da değil, tamamen porno satıyor.
* Melissa P. porno yazmıyorum diyor. Öyle diyecek tabii.
'KİMİ KANDIRIYOR YAHU!' * Yirmi yaşındaki bir kızın cinsel hayatını cıcık cıcık yazmasını, tüm fantezilerini anlatmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz. Tüm bunları kız mı yazmış, ona prodüktörleri mi yazdırmış henüz bilmiyoruz. Önce 'ben bunları yaşamadım hayalimden yazdım' diyor, sonra 'ben bunları yaşadım da babam kızmasın diye öyle dedim' diyor. Kimi kandırıyor yahu!
* Bazı insanlar Melissa P.'nin yazılarından rahatsızlık duyuyor, ya siz? Bütün genç kızlar onun anlattıklarını yapıyorlar zaten. Melissa P. yazınca niye dokunsun ki bana? Gençler böyle yaşıyorlar zaten. Bizim devrimiz o, bu devir bu... Ama ben o devirde yaşadığım için mutluyum.
AYŞE&HINCAL
|
|
|
|
|
|
|
|
|