Sabaha karşı dört civarı telefonunuz çalıyor. Korkuyorsunuz. Kim korkmaz ki? O saatte iyi bir haber geldiği nerede görülmüş? Çekine çekine telefonu açıyorsunuz. Karşınızda bir polis memuru. Korkunuz ikiye katlanıyor. Polis memuru diyor ki "Hanımefendi babanız öldürüldü, gelip teşhis edin." Eğer düşüp bayılmadıysanız soruyorsunuz. "Nasıl? Babam mı? Nerede? Kim öldürmüş." Aklınız o saatte, o acı haberden sonra biraz daha mantıklı çalışırsa, ki bu yüzde bir ihtimal, "Babam olduğuna emin misiniz?" diyorsunuz. Küçük bir isim kargaşasından sonra aslında ölenin sizin babanız olmadığı anlaşılıyor. Ölen iş arkadaşınız. Telefondaki memur kuru bir özürle telefonu kapatıyor. Siz ise anlamsız gözlerle elinizdeki ahizeye bakıyorsunuz. Bunların hiç biri uydurma değil. Öldürülen kişi sesine hayran olduğum sanatçı Mümtaz Sevinç. Kızı zannedilip aranan kişi ise Nadide Sultan. Şaka değil. Herhalde cin bir polis memuru "Ben onun kızını tanıyorum" diye beraber oynadıkları diziyi hatırladı. Sonrası malum. Trajikomik.