| |
|
|
Portre: Osman Arslan
Şanlıurfa hakimiyken de konuşmazdı. Yargıtay'da üyeyken de. 14 ay önce Yargıtay Başkanlığı'na seçildi. Bu 14 ay içinde yargıyı ilgilendiren çok şey oldu. Yargıtay başkanı günlük olayların içine çekilmek istendi. Ama o konuşmadı. Ara sıra karşılaşınca "yazılmamak üzere sohbet ederdik ama..." İş "yazmaya gelince" tavrı hep aynı olurdu: - Hayır. Alacağımız yanıtı bile bile sorardık: - Neden? Biliyorsunuz... Biz kararımızla konuşuruz.
Bir süre önceydi. "Bazı şeyleri yazmak üzere" buluşmayı kararlaştırdık. Sonra araya "Van rektörü davası" girdi. Konuşmamız "yanlış anlaşılabilirdi." Buluşmayı erteledik. Derken araya "Ağca meselesi" girdi. Bir kez daha erteledik. Ve sonunda, bu hafta bir araya gelmek üzere randevulaştık.
Başkan, koyu bir Beşiktaşlı. Kongre üyesi. Bir süre Fenerbahçe'nin durumunu, Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı konuştuk. Meslek anılarına girdik. Sonra da "ana konuya." Başkan dedi ki: - Teybinizi açabilirsiniz. - Teyp taşımıyoruz ki. - Ben size bir teyp verebilirim. - Teyp kullanmıyoruz ki. Karşılıklı gülüştük, sohbet ettik, sonra da yazdık.
Yazılar "soru, yanıt" şeklinde olabilirdi. Öyle yapmadık. Başkanın söylemlerini "bölümler halinde ve kendi ağzından vermeyi" uygun bulduk. Sözleri hakimlere, savcılara, bütün hukuk camiasına ve de siyasete dahil tüm kamuoyuna bir mesaj niteliğinde. Mesajın sahibi, "hukukun üstünlüğü uğruna bir ömür harcamış, saygın bir yüksek yargıç. Osman Arslan.
|