| |
|
|
"Köprü ülke" olmak kolay şey değildir...
Bütün uluslar gibi biz Türkler de kendi ülkemizin dünya üzerindeki konumunun ve öneminin diğer ülkelerden farklı olduğunu kanıtlamak için, jeopolitik ve sosyolojik niteliklerimizin altını çizerek vurgularız. Örneğin "Türkiye kıtalar, kültürler ve dinler arası bir köprüdür" deriz. Bu tür bir "Köprü" olmanın getirdiği zenginliklerin yanında, zorluklar da vardır. Bu zorlukları, şu sırada "Karikatür krizi" dolayısıyla tırmanan gerginlik ortamında daha fazla hissettiğimizi görmemek imkansız. Unutmayın ki Suriye'nin başkenti Şam'da Avrupa ülkelerinin sefaretlerini ateşe veren kalabalıkların dedeleri, 1'inci Dünya Savaşı'nın başladığı 1914'te, tıpkı bugünkü İstanbulluların, İzmirlilerin dedeleri gibi "Osmanlı vatandaşları" ydılar. O dönemde de Osmanlı devleti, Doğu ile Batı arasında köprüydü. Şimdi hepimiz çalakalem "Aman tahriklere kapılmayalım" diye uyarılarda bulunuyorsak, geçen yüzyıllarda da bizim dedelerimiz "Aman dikkat edin biz köprüyüz" diyerek yapardı bunu ve pek işe yaramazdı bu uyarılar. Alpay Kabacalı'nın kaleminden çıkan ve Denizbank tarafından yayınlanan "Abdülhamid" kitabını okurken, karşıma 6 Mayıs 1876'daki "Selanik Olayı" nın anlatıldığı sayfalar çıktı. Bu olayı hatırlatayım: Selanik'in Avrethisar'ında yaşayan bir Bulgar kadın, bir Osmanlı teğmene aşık oluyor. Din değiştirip, teğmenle evleniyor. Ancak kadının ailesi kızlarının kaçırıldığını ve zorla din değiştirdiğini iddia ediyor. Sonunda kadın ve kocası ifade vermek için trenle Selanik'e geliyorlar. Bunlar trenden inince, başlarında Rus asıllı Amerikan Konsolosu Perikli Lazari'nin bulunduğu bir kalabalık, kadını kocasının yanından zorla alıyor ve Amerikan Konsolosluğu'na götürüyorlar. Bunun üzerine Selanik'teki Müslümanlar hem konsolosluğu kuşatıyorlar, hem de Selimpaşa Camii'nde toplanıp, kadını kurtarmak için eylem hazırlığını tartışıyorlar. Bunları teskin etmek için Fransız Konsolosu Moulin ve Alman Konsolosu Abott, camiye gelip, "Merak etmeyin. Kadını serbest bırakacaklar" içerikli konuşmalar yaparlarken, kalabalık öfkeleniyor. Ve sonunda iki konsolosu linç ediyor camide toplananlar. Sonuçta beş Avrupa ülkesinin savaş gemileri Selanik önünde demirleyip, toplarını kente çeviriyor. Avrupa gazeteleri "Osmanlılar ülkelerini yönetmekten" aciz içerikli yayınlara başlıyor. Üç Avrupa ülkesi başbakanı, Berlin Memorandumu ile "Osmanlı'da yaşayan gayrimüslimlerin can güvenliği yok" duyurusunu İstanbul'a iletiyorlar. Önce sadrazamlar (Mahmut Nedim Paşa, Mütercim Rüşdi Paşa..) değiştiriliyor, sonra da padişahlar (Abdülaziz ve 5'inci Murad) tahttan indiriliyor. Tersane Konferansı'na, Kanuni Esasi'nin ilanına ve Abdülhamid dönemine uzanan tüm olayları, bu sütunda anlatacak yerimiz yok. Belirtmek istediğimiz gerçek şu. "Köprü ülke" olmak kolay değildir. Çünkü köprülerin en az iki ayağı vardır. Bu ayaklardan biri diğerine öfkelenince, köprü tümden sallanmaya başlar. Trabzon'daki Katolik İtalyan rahibin öldürülmesi ile "Karikatür Krizi" arasında bağlantı bulunmamasını, bu gerçeklerin ışığında yürekten temenni ediyoruz. Ve yüzlerce yıldır "Aklın sesi" tarafından tekrarlanan "Aman tahriklere kapılmayalım" uyarısının bir kez daha seslendirilmesi gerektiğini yine hissediyoruz.
|