"İnanan"a saygı
Dini vecibelerini yerine getiren biri olduğumu söyleyemem. Ama yüzde 99'unun Müslümanlığın farklı mezheplerine mensup olduğu söylenen bir ülkede, bütün inançlara saygı duyulması gerektiğine inanırım. Cumhuriyet'in özellikle de İnönü döneminin laikliği bir çeşit "dinsizlik" boyutunda yorumladığını, Müslümanlığı temsil eden her şeye aşırı bir tepki duyduğunu da bilirim. Türkiye, bu anlayışın sonucunda bugün "kökten dincilik" denilen akıma karşı alttan alta "kökten laik" bir yan geliştirmiştir. Bu anlayışın temsilcileri "inananları", "dindarları" küçük görme, toplum dışına atma gibi bir tutum geliştirmişlerdir. Türkiye, insanların sadece Müslüman kimlikleri nedeniyle tepki çektiği bir ülke haline gelmiştir. Bu anlayışın diğer bir boyutu ise ırkçılık şeklinde kendini göstermektedir. Kabul edelim ki, Türkiye'nin kökten laik kesimi için "Arap" her türlü geriliği, kötülüğü temsil eden bir ırk nitelemesi olarak görülmüş, Batı ve onun temsil ettiği her değer sorgulanmaksızın yüceltilir olmuştur. Medya da bu anlayıştan uzun süre kurtulamamıştır. Bu görüş yanlıları demokrasinin gelişip kök salmaya başladığı bu dönemde bile dindarlara yönelik tavırlarında ısrar etmektedir. Hürriyet gazetesinde Özdemir İnce'nin dün kaleme aldığı yazısı bunun tipik bir örneğidir. İnce, "Yurdumun Güya Müslümanları" başlıklı yazısında Müslümanlar için "Bunlar" diye aşağılayıcı bir terim kullanmaktan ve "Büyük çoğunluğu vergi kaçırır. Devletten çaldıkları parayla kurban keserler, hacca giderler" gibi bir genelleme yapmaktan hiçbir rahatsızlık duymamıştır. İnce, İslam'ı ve kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'i çok iyi bildiği iddiasında. Ancak bir din ve kutsal kitabı hakkında çok ayrıntılı bilgi sahibi olmak, hiç kimseye o dinin takipçilerine hakaret hakkı veremez, vermemelidir. İnananlar veya inançsızlar elbette bu konuları birbirlerine saygı çerçevesinde tartışabilir. Umberto Eco ile Kardinal Martini'nin mektupları bu konuda çarpıcı bir örnektir. Türkçe'ye de "İnanç Veya İnançsızlık" adı altında çevrilen bu kitabın arka yüzünde yer alan Eco'nun sözleri inananlara keskin tavır alanlara karşı en iyi yanıt diye düşünüyorum: "Bence kimsenin, farklı itikatların kendi yandaşlarına yüklediği zorunlulukları yargılama hakkı yoktur. İslam dininin alkol tüketimini yasaklamasına itiraz edemem, eğer bu görüşe katılmıyorsam, Müslüman olmam. Bu nedenle, Katolik Kilisesi'nin boşanma hakkındaki görüşlerinin neden laikleri korkuttuğunu anlamıyorum. Eğer Katolik olmak istiyorsanız, boşanmayın. Eğer boşanmak istiyorsanız, Protestan olun. Eğer bir Katolik değilseniz ve Kilise sizin boşanmanıza izin vermiyorsa, işte o zaman şikâyet hakkınız var demektir. Kilise tarafından tanınmak isteyen homoseksüellerin ve evlenme talebinde bulunan rahiplerin beni kızdırdığını itiraf etmeliyim. Bir camiye girmeden önce ayakkabılarımı çıkarırım. Eğer ayakkabılarımı çıkarmak istemiyorsam, başka yere giderim..."
|