| |
Açık toplumda gizlilik...
Başbakan Erdoğan'ın malvarlığını açıklamayı reddederken öne sürdüğü gerekçe ilginç: "Mal bildiriminin gizli tutulmasını öngören yasayı biz çıkarmadık!" Doğru. Mal Bildirimi Kanunu 1990'da çıkarıldı. Ancak yasanın AB kriterlerine göre yenilenmesi gerekiyordu. Hem de üç yıl önce.
Erdoğan günlerdir merakla beklenen konuşmasında "Benim kasam, sponsorum, kaynağım; kardeşimdir, ağabeyimdir, yeğenimdir, kuzenimdir, amcamdır, teyzemin oğludur diyen siyasetçiler var. Böyle mal bildirimi olur mu" deyince umutlandık. "Tamam, Başbakan şimdi şeffaf, kaynakları, değer artışları, rayiç bedelleri de içeren gerçek bir mal bildirimi nasıl yapılır, dosta-düşmana gösterecek" diye bekledik. Ancak -şimdilik- hevesimizi kursağımızda bıraktı: "Milletvekilleri ve Bakanlar Kurulu üyeleri mal beyanlarını Meclis Başkanlığı'na gizlilik esasıyla verir. Alan veya veren açıklayamaz." Doğru. 19 Nisan 1990 tarihinde kabul edilen 3628 sayılı "Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu" ile 10 Ağustos 1990 tarihli Bakanlar Kurulu yönetmeliği gizlilik öngörüyor. Bu da mal bildirimlerini sadece formaliteye indirgiyor. Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün her yıl yenilediği yolsuzluk raporlarında Türkiye'nin utanç verici sıralarda (son olarak geçen yıl 146 ülke arasında 77'nci olabildi) yer almasının kamuoyunda oluşturduğu duyarlılık nedeniyle, bildirimlerdeki gizlilik koşulunun hiç değilse bazı durumlarda kaldırılması gündeme geldi. En azından bildirim sahibinin ihtiyaç duyduğunda açıklayabilmesine imkan verilmesi görüşü ortaya atıldı. Hatta Ecevit'in başbakanlığında kurulan 57'inci Hükümet'in programında "Haksız mal edinmelerin etkin biçimde izlenerek önlenmesi için, Mal Bildirimi Yasası'nda gerekli değişikliklerin yapılacağı" vaat edildi. Dahası, AB'ye uyum çerçevesinde en geç 2003 başına kadar yasanın yenileneceği taahhüt edildi. Ne yazık ki, bugüne kadar hiçbir olumlu gelişme görülmedi.
Üç temel düzenleme şart Erdoğan'ın "Mal bildirimiyle ilgili AK Parti iktidarında çıkarılan ne bir Anayasa değişikliği, ne de yasa var. Biz mevcut yasalara uyduk" gerekçesine DYP lideri Ağar'ın tepkisi pek de yanlış değil: "İşine gelince geçmişi kötüleyip bugün ne kadar değişiklik yaptıklarını söyleyenler, mal varlığı sözkonusu olunca geçmişte yapılmış yasalara ve Anayasa'ya sığınmaya kalkıyorlar." Her şeye rağmen biz umutluyuz. Zira Türkiye, Uluslararası Saydamlık listesinde 10 üstünden 3.2 olan notunu, temiz ülkeler grubunun alt sınırı olan 6'ya yükseltmek istiyorsa, üç düzenleme yapmak zorunda: * Dokunulmazlıkları mutlaka ama mutlaka daraltmak. Hiç değilse yüz kızartıcı suçları kapsamdan çıkarmak. * Mal Bildirimi Yasası'nı gizliliği değil saydamlığı esas alacak şekilde yenilemek. * Yine yıllardır tartışılmakta olan ve Siyasi Ahlak Yasası'nı çıkarmak. AB sürecinin bu saydamlaştırma operasyonlarını zorunlu kıldığını da vurgulayalım. Bunlara CHP lideri Baykal'ın önerdiği, başta ABD olmak üzere birçok Batı ülkesinde siyasi etiğin ana koşulları arasında yer alan "kayyum" sistemi de eklenebilir. Zaten CHP'nin hazırlayıp Meclis'e verdiği, ancak bir türlü gündeme alınmayan Siyasi Ahlak Yasası önerisinde de, başbakan ve bakanların ticari işleri ile menkul ve gayrimenkul yatırımlarının yönetimini kayyuma devretmeleri öngörülüyor. Aynı teklifte, milletvekillerinin mal bildirimlerinin Meclis Siyasi Etik Kurulu'nun görüşüyle TBMM Başkanı tarafından Resmi Gazete aracılığıyla kamuoyuna açıklanması olanağı da getiriliyor. "Akıl ve sağduyu çerçevesinde kamusal sorumluluğu olan herkesi topyekun açıklık ve şeffaflaşma sürecine taşıyacak her türlü girişime sonuna kadar varız" diyen Erdoğan'a Çinli bilge Konfüçyüs'ün bir sözünü hatırlatalım: "Karanlığa kızacağına, kalk bir mum yak."
|