| |
Kıbrıs hamlesi
Yeni bir barış ve birleşme planından önce serbest ticaretle karşılıklı güvensizliğin azaltılması: Dışişleri Bakanı Gül'ün dün açıkladığı "Kıbrıs paketi"nin ruhu bu. Paketin önemli bir özelliği var; önlemlerin parça parça değil bir arada ve eş zamanda hayata geçirilmesini öngörüyor. Yani, ya hep ya hiç.
İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'un Lefkoşa'ya gitmek üzere Londra'dan ayrıldığı dakikalarda Dışişleri Bakanı Gül de Ankara'da diplomatik çevrelerin sabırsızlıkla bekledikleri yeni Kıbrıs paketini açtı. Harika bir zamanlama. Birçok nedenden ötürü: * Straw'un ada ziyaretinde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'la makamında görüşmeye karar vermesi nedeniyle morali çöken Rum yönetimi bu hamleyle iyice sendeledi. * Rumlar'ın mızıkçılığından bezgin düşen BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Türkiye'nin geçen hafta yazılı olarak ilettiği önerileri heyecanla karşıladı. Annan'ın Davos'ta Başbakan Erdoğan'la yapacağı görüşmenin ardından desteğini dünyaya açıklaması bekleniyor. (Not: ABD ve İngiltere de planın arkasında.) * Orhan Pamuk davasının düşmesinin AB'de yarattığı olumlu hava, hükümetin bu hamlesiyle daha da pekişti. * Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komitesi'nin önümüzdeki ay yapacağı Kıbrıs görüşmeleri öncesinde Ankara elini güçlendirmiş oldu. Avrupa'nın bir başka önemli organı olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Kıbrıs raportörü Matyas Eörsi'nin dün Rumlar'a kızıp istifa etmesi de doğrusu ilaç gibi geldi. Ve nihayet plan daha önce açıklansaydı, Irak seçimlerinden AB'deki bütçe krizine kadar bir dizi sıcak gelişme arasında yeterli yankı bulamayacaktı. Daha geç açıklansaydı, AB'nin yarı yıl raporu korkusuyla harekete geçildiği izlenimi doğacaktı. Plan ilk bakışta Türkiye'nin geçen yıl 30 Mayıs'ta yaptığı limanların ve havaalanlarının karşılıklı açılması çağrısının daha kapsamlısı olduğu izlenimi veriyor ama ilgisi yok. Çünkü o çağrı Rumlar'a Türkiye, KKTC'ye de AB pencerelerinin açılmasını öngörüyordu. Gül'ün dün açıkladığı "Eylem Planı" ise, adada yeni çözüm girişimi başlatmadan önce karşılıklı güvensizlik uçurumunun ticaretle aşılması, en azından azaltılması ilkesine dayanıyor. Tıpkı Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki gerilimlerin ticaretle giderilmesi gibi.
Kazanmak veya kaybetmek Peki, Rum yönetimi bu paketi reddederse ne olur? Yanıt: Sonuçlarına katlanır. Sayalım: * Türkiye, AB'nin bu yılın ilk yarısının sonuna kadar limanlarını ve havaalanlarını Rumlar'a açma zorlamasından kurtulur. Müzakere Çerçeve Belgesi'nde bu adımın son tarihi olarak 31 Mart öngörülüyor ama AB çevreleri yarı yıl raporunun hazırlanacağı Haziran sonuna kadar süre olduğunu belirtiyorlar. * Rumlar, AB ile müzakere başlıklarının açılması ve kapatılmasında söz söyleme hakkını yitirirler. * AB, Kuzey Kıbrıs'ı tecritten kurtaracak önlemleri daha fazla erteleyemeyecek noktaya gelir. Çünkü aksi halde İngiltere ve ABD inisiyatif kullanarak, KKTC ile doğrudan ilişkileri hemen başlatırlar. * Rumlar'ın olumsuz yaklaşımları nedeniyle Annan yeni bir girişimden vazgeçer. * Ama en önemlisi barış ve birleşme için son şansın da kaçtığı görüşü tüm belleklere kazınır. Bunun da sonucu Rumlar açısından en iyi ihtimal federasyona dayalı çözümden konfederasyon modeline kaymış anlaşma olur. Yani iki toplum ve iki bölgeli tek devlet yerine bağımsız iki devletin sınırlı işbirliği. Ya en kötüsü (tabii Rumlar için)? Tümüyle bağımsız iki devletin fiili gerçekten hukuki, siyasal ve diplomatik gerçeğe dönüşmesi. Kısacası Rumlar ya "Kazan-kazan" ilkesine yanaşacaklar ya da AB'den BM'ye kadar her alanda kaybedecekler. Dileriz ilk seçeneğe yönelirler...
|