|
|
Tarantino'yla Tanışacak
- Sizin için hikaye nasıl başladı? - Bir gün Elif Dağdeviren aradı ve New Films International'dan bir yapımcının benimle görüşmek istediğini söyledi. Buluştuğumuzda Amerika'da çekilecek olan Living&Dying adlı filmdeki Duca rolü için beni düşündüklerini söylediler. "Bir Tutam Baharat"ı izlemişler, oradaki performansımı çok beğendikleri için benimle görüşmek istemişler. Tabii İngilizcemin çok iyi olması da önemli bir etken olmuş.
- Siz bu filmde ilk defa kötü bir karakteri canlandırıyorsunuz. Nasıl bir deneyimdi? - Evet, filmin kötü adamıyım. Zengin, güçlü ve bütün şehre sahip olan, karanlık işlere karışan bir adam Duca. Kötü karakteri oynamak paletimdeki farklı bir rengi kullanmamı sağladı. İnşallah insanların hoşuna gider, beklentilerini karşılar.
- İki ünlü sanatçı Michael Madsen ve Arnold Vosloo ile karşılıklı sahneleriniz var. Çekimlerde gördüğümüz kadarıyla bu sahnelerde bayağı bir kapıştınız... - Benim neredeyse bütün sahnelerim Michael Madsen'la. Arnold'la da çok sahnem var. Üç karakterin; yani ben, Michael ve Arnold'un bir araya geldiği bağırmalı çağırmalı bir sahne var. Çok güzel, keyifli bir sahne oldu.
'ÇOK İYİYDİN, SEN DE ÖYLE!' - Hatta zaman zaman replikleriniz, vücut dilinizle de birbirinize meydan okuduğunuz anlar oldu... - Bir şeyler inşa etmek gibiydi. Onlar doğaçlama yapmaya başlayınca ben de başladım ve sahne alkışlarla bitti. Herkes birbirini kutladı, "Harika oldu, süper oldu, çok iyiydin, sen de çok iyiydin" diye.
- Michael Madson'ı Türkiye'de siz seslendiriyorsunuz... - Evet. "Rezervuar Köpekleri"nde ve birkaç filmde daha Michael'ı seslendirdim. O da "Peki ses tonunu nasıl yaptın?" diye sordu. Çünkü kısık bir ses tonu var onun. Ben de onun gibi konuşmaya başladım, çok hoşuna gitti. Bunun üzerine Rezervuar Köpekleri'yle ilgili kimsenin bilmediği hikayeleri anlattı bana.
- Türkiye'de pek hoş olmayan şeyler yaşadı. Bunlarla ilgili konuştunuz mu? - Çok kötü bir döneminde Türkiye'deydi. Karısı doğum yapmak üzereydi, komplikasyonlar olmuş, hastaneye kaldırılmış. Aslında çok duygusal bir adam ve kendisini affettirmek istiyor. "Mutlaka ailemi de alıp Türkiye'ye gelmek istiyorum" dedi.
- Bu film Türkiye'ye gelince seslendirme yapılması gerektiğinde ne olacak? Michael Madsen'ı kim seslendirecek? - Bilmiyorum gerçekten ne olacak, onu Michael'la da konuşup esprisini yaptık. Herhalde önce kendimi konuşacağım sonra sesimi değiştirip Michael'ı konuşacağım (gülüyor).
- Dallas sokaklarında yürüyen herhangi biri kadar Teksas aksanına sahipsiniz. Bunu nasıl başardınız? - Yönetmen Jon Keeyes'le telefonda ilk konuştuğumuzda nasıl bir aksan istediğini sordum. Filmin Teksas'ta geçeceğini bildiğim için Teksas aksanıyla konuşuyordum; "Şu anki aksanın çok iyi" dedi. Hatta bir ara sette abartmaya başladım! En sonunda o da gelip "Kovboy filmine döndü, biraz daha törpüle de şehirli bir Teksaslı olsun" dedi.
- Ekiptekiler başta Türk olduğunuza inanmamış galiba... - Evet, birçoğu başta inanmadı. Teksaslı bir oyuncu geldi diye düşünmüşler. Hatta "Teksaslı'sın ama görev için mi Türkiye'desin?", "Eşin Türk, o yüzden mi orada oturuyorsun?" gibi sorular sordular.
- Bu filmde rol alarak Amerikan Oyuncular Sendikası'na da üye olmuş oldunuz, değil mi? - Evet çünkü Amerika'da bir film çektiğiniz zaman üye olmak zorundasınız. Ama bu demek değil ki sadece Amerika'da oyunculuk yapacağım, kendi ülkemde de film çekeceğim.
- Sette sizi Robert de Niro'ya benzettiler... - Aaa ne güzel! Robert de Niro benim çok beğendiğim bir oyuncu. Ama daha çok var ya... Onların iyi niyetinden kaynaklanan bir şey. Bana da "Senin Sopranos'ta oynaman gerekiyor" ya da "Martin Scorsese ile çalışman lazım" gibi şeyler söylediler. Madsen da Quantin Tarantino ile tanıştıracağını söyledi.
|