| |
Beyaz bir sayfa
Bağdat'ta yeni federal hükümeti kurma pazarlıkları başladı. Erbil ve Süleymaniye'de ise 2 federe hükümeti birleştirme pazarlıkları sonuçlandı. Bu gelişmeler, Irak Kürtleri açısından yeni kazanımlar anlamına geliyor. Türkiye açısından ise Kürtler ile ilişkilerini yeni bir temele oturtma zorunluluğu...
Biliyoruz, bazı çevrelerin tepkisini çekecek ama gerçeği gizlemenin faydası yok: Irak seçimlerinin Ankara açısından en ciddi sonucu Türkiye'yi Türkmen ipoteğinden kurtarması oldu. Özellikle de Kuzey Irak ile ilişkilerinde... 15 Aralık seçimlerinin 36 gün sonra açıklanan sonuçlarına göre, Irak Türkmen Cephesi sadece bir milletvekilliği kazanabildi. Elbette buna Irak Ulusal Birlik Cephesi'nden (Sünni) parlamentoya giren iki Türkmen ile Irak Birleşik İttifakı'ndan (Şii) seçilen iki Türkmen de eklenebilir. Ancak bu, iki gerçeği değiştirmiyor, tersine daha da doğruluyor: * Türkmenler'in nüfusu sanıldığı gibi 34 milyon değil. * Türkmenler asla biraraya gelemeyecek kadar keskin çizgilerle bölünmüş durumda. Mezhep farklılıklarından ötürü. Ama daha önemlisi siyasal çekişmelerden dolayı. Buna karşılık, Türkmenler'le aynı coğrafyayı paylaşan iki büyük Kürt grubu ise zor ve uzun birleşme pazarlığını sonuca ulaştırdılar. Erbil'deki Mesut Barzani yönetimi ile Süleymaniye'deki Celal Talabani yönetimlerinin tek federe hükümet çatısı altında toplandığı bugünyarın açıklanacak. Bu yeni gelişme ya da gerçekler, hiç kuşkusuz, Türkiye'nin politikalarını gözden geçirmesine neden olacak. Zaten her gün daha da gelişen ekonomik ilişkiler sayesinde Ankara'nın Kuzey Irak'a bakışı örneğin bir yıl öncesine göre çok farklı bir noktada ama bu "fiili tanıma"yı hukuki ve diplomatik çerçeveye oturtma zamanı geldi. Çünkü; Kuzey Irak'taki federe yönetim, devletler hukukuna göre meşru bir statüye sahip. Ayrıca Irak Anayasası'nda da kabul ediliyor. Dahası o anayasa Irak halkını oluşturan diğer unsurların anayasal düzeni çiğnemeleri durumunda Kürtler'e kendi kaderlerini belirleme hakkı da tanıyor.
Kuzey Irak'taki devletin adı Kulağımıza gelenler doğruysa, Ankara bu yeni "realite"ye uyum sağlamak için ciddi hazırlık içinde. Hatta cesaret gerektiren kararlar bile planlanıyor. Bir başka deyişle, rengini epey yitirmiş, solmuş "Kırmızı çizgiler" yeniden belirleniyor. Örneğin, Kuzey Irak'taki oluşumun adını Kürdistan Federe Devleti olarak ilan etmesine ses çıkarılmayacak. Bir koşulla: Kürdistan'ın başına başka sözcük ya da sıfat eklenmemesi. Daha açıkçası, Güney Kürdistan Federe Devleti denilmemesi. Böyle bir tanımlama Kürdistan'ın coğrafi değil, siyasal ve hukuksal açılardandiğer bölgelerinin ya da parçalarının da bulunduğu anlamına geleceği için, Türkiye'nin şiddetle reddetmesi son derece meşru. Bir başka yumuşama da hiç kuşkusuz Kerkük konusunda olacak. Ama gelecek yıl yapılacak referendumdan sonra. Biz Kerkük'ün Kürt bölgesine bağlanmasına artık eskisi kadar sert direniş gösterileceğini, uyarı üstüne uyarı yapılacağını tahmin etmiyoruz. Tabii Türkmenler'in haklarının korunması ve yönetimde yer almaları koşuluyla. Zira Ankara, Kerkük'ün bugün bile fiilen Kürt yönetiminde olduğu gerçeğini farketti. Ticaretin, ekonomik ilişkilerin uçurumların aşılmasında ne denli önemli rol oynadığını görüyorsunuz; değil mi? Ancak Kuzey Irak'la gerek ticaretin daha da geliştirilebilmesi, gerekse siyasal ve diplomatik ilişkilerin yukarda belirttiğimiz çerçevede güçlendirilebilmesi için Türkiye'ye bir sorumluluk daha düşüyor: Evinin içini temizlemek! Adıyla-sanıyla söylersek, Güneydoğu veya Kürt sorununun "Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak" ilkelerinden ödün vermeden çözümü amacıyla irice adımlar atmak. Pek de zamanımız kalmadı; Nevruz'a kadar mutlaka birşeyler yapılması şart!
|