|
|
İtalyan tarzının pahalılığı...
Kabul etmek gerekir ki, İtalyan tarzı tüm dünyada modadır... Sadece pizzaları ve spagettileriyle değil, artık rizottoları, dana ve ahtapot carpaccioları, kırmızı biber soslu zeytinyağları ve hatta balsamic soslarıyla "in"dir. Sofistike yaşamlarda, lahmacunların yerini pizzalar, sosisli makarnaların yerini carbonaralar, rakı ve kavunun yerini kavunlu broşuttolar almıştır. Tereyağı, zeytinyağına geçerken, İtalyan göçmenler Amerika'yı etkisi altına alırken, dünyayı etkileyen New York'un kendisi İtalyan etkisine girerken bilinmeliydi, İtalyan tarzının patlayacağı... Aslında, daha 1900'lerin başında, açlığın ortasında Long Island açıklarına, İtalyan mülteci şilepleri yanaştığında, anlaşılmalıydı bir yüzyıl sonra gerçekleşecek İtalyan patlaması! New-York'taki Fransız göçmen azlığına inat, İtalyan göçmen fazlalığını bilmek gerekirdi, Armani'nin, Prada'nın şimdi de Roberto Cavalli'nin bir gün gelip tüm dünya modasına İtalyan damgasını vuracağını kestirmek için 20'nci yüzyılın sonlarıyla 21'inci yüzyılın başları artık İtalyan çağıdır. Mussolini gitmiş Roberto Cavalli gelmiştir. Faşistler yok olmuş, Dolce&Gabanna'nın homoseksüailitesi gelmiştir. 'Faşist İtalya' imajının sakilliğinden kurtulunmuş, modanın, gastronominin ve mimarinin estetiğinde yaşam keyfi gelmiştir. İtalya artık faşist değildir... Yaşam keyfinin merkezidir... İtalya artık Mussolini değildir... Armani, Prada, Roberto Cavalli'dir... İtalya artık erkeksi bir faşizmin mekanı değil, kadınsı güzelliklerin ortamıdır. İtalyanca artık bir gevezelik değil, estetik bir dildir... Hatta, mafya bile eskisi kadar korkutucu ve ürkütücü değil, 'Godfather' kadar adil bir Marlon Brando ya da Al Pacino'dur...
*** İmaj her şey olmasa da çok şeydir. Ve böyle bir imaj, İtalyan olan her şeye damgasını vurmaktadır. Ristorante İtaliano, durduğu yerde para kazanmaktadır. Çünkü moda değerlidir... Değerli olan pahalıdır... İtalyan olan her şey modadır... Dolayısıyla İtalyan pahalıdır! İtalyan restoranları her yerde pahalıdır...
*** O kadar pahalıdır ki, bazen bir Türk restoranına acımak haktır. Neredeyse bedavaya verilen Türk salatasına inat, İtalyan karışık salatasındaki kazık insanı ayıltır. Bu fiyatları haklı gösterebilmek için, marul, domates ve hıyarın İtalya'dan ithal edildiğine inanacak kadar hıyar yemek mi gerekir, bilinmez... Bilinen; bir tarz için ödenen paranın fazla haz vermediğidir... Bir şişe damıtılmış üzüm suyunun, neredeyse bir ton üzüm fiyatına satılmasını anlamak mümkün değildir... Sonuçta bilinmektedir ki, ne kadar tarz da olsa, pizza peynirle, zenginleştirilmiş lahmacun ya da pidenin bir başka versiyonudur... Keza herkes farkındadır ki; spagetti al dente, normal makarnanın biraz daha diri ve zeytinyağında pişirilmesinden ibarettir... Tartışılmaz bir gerçektir ki; meşhur bıldırcınlı rizotto, tereyağlı pilav üstü kuzu kapamadan daha maliyetli değildir... Aradaki fark tarzdır... Aradaki fark modadır... Aradaki fark, sofistikasyon ile tradisyon arasındaki farktır... Bunları kabul etsek de, kazık kazıktır...
*** Tüm bunları, her İtalyan lokantasında biraz, ama çok sevdiğim Etiler'deki İtalyan lokantası Da Mario'da çok hissettim... Sıcak ve sempatik olmanın ötesinde, hiçbir albenisi olmayan bir mekanda ödenen servete hayıflandım... Her halükarda Paper Moon isimli, Mavi Kanlılar'ın uğrak yeri İtalyan restoranıyla sidik yarıştırmanın kimseye bir faydası olmadığına inandım... Da Mario'nun Nispetiye bölgesindeki nadir İtalyan mekanlarından birisi olma özelliğini böylesine kullanmasına üzüldüm... Sevdiğim ve sıcak bulduğum bir mekanın, bu derece soğuk ve mesafeli hesaplar getirmesini içime sindiremedim... Her halükarda, İtalyan mutfağını bu hesapla yaşarken, Türk mutfağı için üzüldüm... Böylesi güzel bir mutfağın bu kadar ucuzlatılırken, zeytinyağı ağırlıklı mutfağın zeytinyağı gibi üste çıkmasından, büyük üzüntü duydum...
*** Bir zamanlar, kendilerine çok güvenen Fransızlar'ın da dünyadaki mutfaklarını böyle pahalı yaptıklarını hatırladım... Kurbağı bacağı yemenin, aylık maaşlara tekabül ettiği günleri anımsadım... Sonra o Fransız restoranlarının nasıl teker teker, tedavülden kalktıklarını, nasıl teker teker boşaldıklarını gözümün önüne getirdim... Eski Fransız şef garsonlarının boş masalara nasıl bir nostalji rüzgarıyla baktıklarını gözümde canladırdım... Da Mario için bunları dilemedim... Ama biliyordum ki; güç hiçbir zaman sabit kalmaz... Moda, değişmezse zaten moda olmaz! Bir zamanlar Çin restoranlarında sıra beklerdim... Sonra arka mahallerde kalan Çin restoranlarını, sushi yemekten fark etmez oldum... Hayat mekanları değiştirir... Modanın kendisi zaten sürekli değişir... Mekanlarda yaşayan herkes, hayatın bu gerçeğini bilmelidir... Kabul etmek gerekir ki, moda olan şey pahalıdır!
|