| |
İran'ın bombası
İran ile Batı arasındaki nükleer kriz köprülerin atılması noktasına vardı. Ancak ekonomik ambargo bir yana, askeri yaptırımların bile İran'ı yolundan alıkoyamayacağını herkes görüyor. Peki Türkiye bu çok ciddi sorunda ne gibi politikalar geliştiriyor, bilen var mı?.
Türkiye'de Salı günü kurbanların kesildiği saatlerde İran, üç nükleer araştırma merkezindeki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun mühürlerini söktü. Bu, İran ile Batı arasında AB Troykası (İngiltere, Fransa ve Almanya) eliyle 2004'ten bu yana sürdürülen görüşmelerin sonu anlamına geliyor. Aynı zamanda İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini 2.5 yıl sonra yeniden başlatmasının habercisi oluyor. Tahran'ın resti görmesiyle ezberini şaşıran Batı'nın önünde artık sadece iki seçenek var: * İran'la yeniden masaya oturmak. Ancak bu, Cumhurbaşkanı Ahmedinecat'ın "Müzakereler ancak bizim koşullarımızla yürütülebilir" dayatmasını kabullenmelerini gerektiriyor ki, pek kolay değil. * Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun 35 üyeli başkanlar kurulunun ay sonuna doğru yapacağı toplantıda çoğunluğun desteğini alıp İran dosyasını BM Güvenlik Konseyi'ne havale etmek. Sorun o aşamaya varırsa, Güvenlik Konseyi'nden İran'a ticari yaptırım kararı çıkması neredeyse kaçınılmaz görünüyor. Yani ekonomik ambargo. İşin ilginç yanı, tüm Batı başkentleri, bu yaptırımın bile İran'ı yolundan çevirmeyeceğini biliyorlar. Hatta silah ters tepebilir. Çünkü ambargo, İran'dan çok bu ülkeye yatırım yapmış Avrupa şirketlerini vuracak. Ayrıca bir de petrol silahı var: Dünyanın 4'üncü büyük üreticisi olan ve piyasaya günde 2.6 milyon varil petrol veren İran, ambargo nedeniyle ihracatını durdurursa, bu hem Hindistan ve Çin başta olmak üzere Asya, hem de Avrupa ekonomileri için yıkım olacak. Çünkü ihracatın yüzde 60'ı Asya'ya gidiyor, yüzde 40'ı Avrupa'ya. Bu olasılık nedeniyle petrolün varilinin 65 dolara dayandığını belirtelim. Dahası: İran askeri misilleme olasılığını bile göze aldı, böyle bir saldırının programını sadece 6 ay geciktireceğini hesapladı.
İran amacına ulaşacak Peki çözüm ne? Birkaç parametreyi sıralamakla başlayalım: * Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması, atom bombası yapımından vazgeçme karşılığı sivil amaçlı nükleer programlara izin veriyor. İran da buna dayanarak Şah'tan bu yana nükleer teknolojiye ulaşma politikaları izliyor. * 2.5 yıldır süren görüşmeler boyunca İran, habersiz denetimleri bile kabul etti. Ancak verdiği her ödünde yeni talepler dayatıldığını görünce sonunda isyan etti. * Fanatik Ahmedinecat'tan sokaktaki liberal vatandaşa kadar 80 milyon İranlı için nükleer teknolojiye kavuşmak ulusal gurur sorunu haline geldi. Sözün kısası; İran'ın taahhütlerine inanmak veya güvenmekten başka çare yok: İlk nükleer santralini kurmasına göz yumulacak. Ortalık yatışınca bunu diğer santraller izleyecek. Sivil program askeri amaçlara dönüşür mü? İran "Henüz bomba üretme teknolojim yok ama istediğim zaman erişebilirim" dediğine göre, bir süre sonra o da kaçınılmaz. Batılı diplomatlar, "Derdimiz İran'ın nükleer bombaya sahip olması değil. Şah İran'ı olsaydı, aldırmazdık. Sorun, Ayetullahlar yönetimindeki İran'ın bu güce kavuşması" diyerek, kaygıların "rejim"den kaynaklandığını itiraf ediyorlar. Yani tek çözüm, "Nükleer Kulüp" üyeliği kaçınılmaz İran'ın demokratik dönüşümü. Ama İran dosyasının bir yansıması daha var: Hiç kuşkusuz bölgedeki stratejik dengeler açısından Suudi Arabistan ve Mısır da nükleer teknolojiye, hatta atom bombasına sahip olma programlarını başlatacaklar veya hızlandıracaklar. Ya Türkiye? Hiç değilse nükleer santral kurma takvimini öne çekerek, bir mesaj vermesi gerekmiyor mu?
|