| |
Katilseverler
Abdi İpekçi'yi öldürmüş, Papa'yı yaralamış ve biri ölümlü iki de gasp yapmış Mehmet Ali Ağca'yı Mercedes arabalarla karşılayıp, bayraklar, çiçekler, kurbanlarla kutsama cesaretinin ardında ne var? Acaba sadece katilseverlik mi?
Susurluk Çetesi'nin tüm önemli aktörlerinin hapishaneye girişinde ve çıkışında da aynı tür gösterilere rastlayabilirsiniz... Ayak izleri devlete uzanan kanlı çetenin mensuplarına yönelik bu standart karşılama merasimlerinde ortaya çıkan cüret, Kemal Yamak'ın anılarıyla içyüzü iyice ortaya çıkan Kontrgerilla ile ilgili... Biliyorsunuz, 1952 yılında NATO'nun "Örtülü harekat konsepti" çerçevesinde parlamentodan ve hükümetten gizli kurulan bu örgütün parasını 1952 yılından 1974 yılına kadar ABD vermişti... Yıllık tutar bir milyon dolardı... Devletin içinde yabancı bir ülkeden para alan silahlı bir örgüt... Parlamentodan ve hükümetten habersiz oluşturulmuş illegal silahlı bir örgütle birlikte yaşadık ve kimse bunun hesabını sormadı. Hala da sormuyor...
"Egemenliğin ulusun" olduğu söylenen bir ülkede, parasını yabancı devletten alan illegal silahlı örgütlere izin verilmemesi gerektiğini hep yazdık halbuki... Örneğin, on dört yıl önce 23 Nisan 1992 yılında "Egemenlik ulusun peki kontrgerilla kimin?" başlıklı yazıda şunları yazıyordum: "Halbuki 'egemenliğin ulusun' olduğu bir ülkede, kolayından geçiştirilmeyecek somut deliller var. Bunlardan biri, Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yayınlandığı belirtilen 'Sahra Talimatnamesi' 3115. Resmi talimatnamede 'kontrgerilla' savaş yöntemini uygulayan 'Özel Harp Dairesi'nin görevleri şöyle belirtiliyor: 'Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm bırakma, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj.' Ve talimatnamenin 9. maddesi aynen şöyle: 'Gayri nizami kuvvetin yer altı unsurları, kaide olarak kanuni statüye sahip değildir' Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yönetilen bir ülkede 'kanuni statüye' dahil edilmeyen 'gizli çeteler' olabiliyor. Ve bu resmi dokümanlara yazılabiliyor. 23 Nisan'ın 72. yıldönümünde sormak gerek: Anladık 'egemenlik ulusun', peki ya bu 'kontrgerilla kimin?'..."
Bu hayret verici tabloya, failleri ortaya çıkarılmayan olayları da ilave edin. Mehmet Ali Ağca, Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırıldı. Türkeş anılarında Ağca'yı "devletin" kaçırdığını söylemişti. Ağca bilmecesinin kilit cümlesi budur. Bu cümlenin ardındaki gerçek ortaya çıkmadı... Sadece bu mu? 1 Mayıs 1977 tarihindeki Taksim katliamının katilleri de ortaya çıkmadı... Lockheed skandalında rüşvet alanların listesi de ortaya çıkmadı.
Mehmet Ali Ağca ve benzerlerinin dosyaları geriye doğru açıldıkça karşınıza hep kontrgerilla çıkacak... Mehmet Ali Ağca'nın yakalanmasını sağlayan dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, sorgulamada sonuca yaklaştığı sırada, o zamanki İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nın sorgulamayı keserek Ağca'yı devraldığını açıklamıştı... Kısacası gizli ve saklı hiçbir şey yok, herşey belli artık eksik olan bunu sorgulayacak olan siyasal ve hukuksal irade...
Üstelik bir de alay eder gibi katilseverlik tüm arsızlığı ve yüzsüzlüğüyle gösteri yapmak için sokağa iniyor... Filmi geriye doğru sarınca bunun sıradan bir katilseverlik olmadığını görüyorsunuz... Kontrgerilla kültürü, Türkiye'de "katilseverlik ile vatanseverlik" arasındaki çizgiyi kaldırmaya gayret etti... En azından bir kesimde bu amacına ulaştığını da "katillerin üstüne gül yaprağı" dökenleri izlerken görüyoruz.
|