Sahneden çıkış
Üst üste geçirdiği beyin kanamaları nedeniyle Ariel Şaron'un da devre dışı kalmasıyla İsrail'in kurucu nesli, Şimon Peres dışında tarih sahnesinden çekiliyor. İsrail'deki siyasal sistem kurumsal açıdan köklü olsa da hayli parçalanmış bir yelpazeye sahiptir. Şaron'un son üç yılda yaptığına benzer şekilde İsrail toplumunun büyük çoğunluğunun güvenini kazanabilecek bir lider ortalıkta yok. Bu durumda mart ayındaki seçimde parçalanmış ve zayıf partilerden oluşan bir meclis ortaya çıkması ihtimali yüksek.
Önce dikti, sonra çekti... Gaddar ve o ölçüde parlak bir askeri sicili olan Şaron'un son üç yılda kendi toplumunca ve dünya kamuoyunca böylesine bir muhabbetle benimseneceğine pek ihtimal verilemezdi. Mimarı olduğu ve hükümete yalan söyleyerek giriştiği 1982'deki Lübnan işgali, İsrail toplumunda derin ayrışmalara yol açmıştı. İsrail'i bölgesel güç yapma ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün kökünü kazıma amacıyla başlattığı savaş fiyaskoyla sonuçlanmıştı. İsrail istediklerini elde edememiş, Suriye Lübnan'da güçlenmiş, Hizbullah meydana çıkarak Lübnan'ı İsrail'e dar etmişti. Filistinliler açısındansa 1987'de patlayacak intifadanın tohumları atılmıştı. Kendisi de 400 bin İsrailli'nin sokaklara dökülerek protesto ettikleri Sabra ve Şatila katliamlarındaki sorumluluğundan dolayı, soruşturma komisyonunca suçlu bulunmuş ve Savunma Bakanlığı'ndan ayrılmıştı. İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze'deki uluslararası hukuka aykırı yerleşim bölgeleri inşasını gerçi güvenlik gerekçesiyle İşçi Partisi başlatmıştı. Ancak yerleşim bölgeleri inşaatının başını alıp gitmesi politikasının başmimarı Şaron'du. Bir bakıma işgal altındaki topraklarda yaşayan yerleşimcilerin manevi babasıydı. Bu nedenle Mısır ile yapılan barış anlaşması gereği Sina çölündeki yerleşimleri yıkanın da, asla çıkılmayacağını söylediği Gazze'den yerleşimcileri sökenin de Şaron olması tarihin bir ironisiydi. Tarih bu türden oyunlar oynamayı sevse de genelde bunların ardında somut siyasi nedenler vardır. Şaron'un tüm askeri ve siyasi kariyeri Filistin milliyetçiliğini yok saymak ve yok etmek üzerine kuruluydu. Yanlış hesaplar üzerine kurulan İkinci İntifada'nın şiddet çılgınlığını, misliyle şiddete başvurarak çözdü çözmesine. İsrailFilistin arasında sınır sayılabilecek güvenlik duvarını inşa ederek İsrail içindeki terör eylemlerini de büyük ölçüde sona erdirdi. Bunlardan sonra da iki yıl önce işgal sözcüğünü telafuz ederek bunun işgal eden için de, işgal edilen için de kötü olduğunu söyleme noktasına geldi. Şaron'un, ömrünün sonbaharında geldiği bu nokta ise asli hedefindeki başarısızlığın sonucuydu. Yani İsrail, Filistinliler yokmuşçasına kutsal toprakların tümüne egemen olamayacaktı.
Politikaları sürdürülemez Bu bağlamda Filistin devletinin kurulacağını kabul etmek, bir buçuk milyona yakın umutsuz Filistinli'nin yaşadığı, terör üreten Gazze'den çekilmek siyasi gerçekçiliğin ürünüydü. İsrail'in bugünkü demografik gerçekler karşısında tüm Filistin'i elinde tutması mümkün değildi. Muhtemelen yeniden seçilince Batı Şeria'nın bir bölümünden çekilecekti. Planının zayıf tarafıysa bunları tek taraflı yapmasıydı. İsrail'in kaderini ister istemez paylaşacağı Filistinliler'i muhatap almaması, Kudüs'ün paylaşılması gerektiğini kabullenmemesiydi. Her şeye rağmen Şaron, içindeki aşırılara rehin edilmiş İsrail toplumunun zincirini kırdı. Kendisinden sonrakiler ise onun politikalarını aynı şekilde sürdüremez. Buna, düzenin neredeyse tümden çöktüğü Filistin'de yükselecek şiddet dalgasını eklerseniz geleceğin neden karanlık göründüğü anlaşılır. Okurların kurban bayramnı kutlarım.
|