AYI ile dans
31 Aralık 1999'da bir darbe sonucunda Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin istifaya ikna edilmişti. Yerine geçen Vladimir Putin'in tarihsel işlevinin ne olacağı da bu iktidar değişiminin şeklinden anlaşılıyordu. Geçen altı yıl içinde güvenlik örgütlerinin desteğiyle Putin Rusya'yı yeniden şekillendirdi. ABD politiklarından duyduğu tüm rahatsızlığa rağmen Kosova'da Yeltsin'in verdiği kararı bozacak bir davranış sergilemedi. Yani genelde Batı yanında yer almayı sürdürdü. 11 Eylül akabinde ABD'nin arkasında durdu. Buna karşılık da Rusya'da demokrasinin iğdiş edilmesi, hukuk devletinin fiktif olarak bile varlığından söz edilemeyecek olması Batı ittifakından tepki görmedi. Ne Çeçenler'e karşı gösterdiği acımasızlık, ne oligarkların sert tasfiyesi ciddi eleştirilere maruz kaldı. İran'a nükleer teknoloji vermesi, Asya'da ittifak arayışlarına girmesi ise Batı'yı çok rahatsız etmedi. Bu arada Irak Savaşı'nın da etkisiyle Rusya petrolden günde 300 milyon dolar kazanan bir ülke haline gelince Putin'in özgüveni, buna bağlı olarak cüretkârlığı arttı. Putin yönetiminde Rusya daha otoriter, daha kapitalist ancak piyasa hukuku olmayan bir ülke haline geldi. Merkezi otorite alabildiğine güçlendi, Kafkaslar'da Rusya'nın etkinliği yeniden kurulabildi. Eski Sovyet coğrafyasıyla ilişkiler güçlendirildi. Çeşitli şekillerde bu ülkelerin Rusya'ya olan bağımlılığı sürdürüldü. Dünya siyasetinde ise Rusya için kurucu ülke değilse bile dengelerde mutlaka gözetilmesi gereken ülke pozisyonu hedeflendi. Son Ukrayna krizini de bu çerçeve içinde anlamaya çalışmak doğru olur. Rusya bugün eskisi kadar güçlü bir ülke değil ama yabana da atılamıyor. Bunun üç nedeni var. Nükleer silahlar, petrol ve gaz, ülkenin uçsuz bucaksız coğrafyası . Ancak teknoloji üretemeyen, nüfusu azalan, eşitsizliklerin çarpıcı olduğu bir ülke. Rusya'yı daha önemli hale getirebilecek başka ülke ise Ukrayna.
Ukrayna'daki seçim kritik Tarihte Rusya ancak Ukrayna'ya hükmettiğinde büyük güç statüsüne kavuşabildi. Bu nedenle Sovyetler'in çökmesinin ardından çeşitli mekanizmalarla iki ülke arasındaki bağlar sürdü. Gaz da bu nedenle Ukrayna'ya piyasa fiyatının çok altında sunuldu. Bu oyun geçen seneki seçimlerde bozuldu . Putin'in Ukrayna seçimlerinde istediği adayı gerekirse cinayet de işleyerek seçtirme girişimi fiyaskoyla bitince ülkedeki Batı yanlılarının adayı Yuvçenko başkan seçildi. Rusya'ya eski gücünü kazandırmamak uğruna da Ukrayna'nın AB üyeliği gündeme getirildi. Son doğalgaz krizi tüm bu nedenlerle Avrupa'nın Rusya'ya bir enerji üreticisi olarak güvenip güvenmeyeceğinin ötesinde ciddi siyasi sonuçlara gebedir . Doğu Avrupa'da zaten var olan Rusya fobyası artık kıtanın geneline yayılabilecektir. Ukrayna'nın ne tarafa meyledeceği, Rusya'nın dünya siyasetinde oynayabileceği rolün ağırlığını da belirleyeceğinden üç ay sonraki seçimler daha da fazla önem kazanmıştır . Kendisini bilerek, isteyerek enerji konusunda Rusya'nın kucağına atan Türkiye'nin de elbette bunlardan çıkarması gereken sonuçlar var. Geçen sene hükümet tarafından pompalanan " biz Rusya'nın stratejik eşitiyiz, sözümüzü de dinliyorlar " safsatasının tedavülden kalkması ilk adım olmalıdır. Türkiye'nin Ukrayna'nın hangi cenahta yer almasında çıkarı olduğunu iyice muhakeme etmesi de gerekir. İki ülke arasında ekonomiden Karadeniz'in güvenliğine uzanan önemli çıkar bağları var. Bunlar değerlidir ve mutlaka daha derinleşmelidir. Ancak iki ülke arasında, çıkar çatışmaları da vardır. Türkiye'nin çıkarları uzun vadede ancak kişisel ilişkilerin iyiliğinin ötesine giden gerçekçi tespitlerden yola çıkan siyasetlerle korunabilir.
|