|
|
|
|
|
Sezgimiz ne diyor?
|
|
Evet, Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyor...
Erdoğan'ın karnesi...
Önce herkesin merak ettiği soruya yanıt verelim: Erdoğan'ın önceki gece katıldığı Siyaset Meydanı'nın "reyting" karnesi "çok iyi" çıktı. Bir zamanlar her çıktığı programın izlenme "garanti"si olurdu Başbakanın... Ancak son zamanlarda bu özelliğini yitirmişti. Belki alışkanlıktan, belki başka nedenlerden... Önceki gün, "Erdoğanlı Siyaset Meydanı" ise;gecenin o saati için -yeniden- yüksek izlenme oranlarına ulaştı... Oysa, programın başarısı açısından çok da uygun bir "moment"te ekrana çıktığı söylenemezdi Erdoğan'ın... Birincisi; Başbakan, "o"na kendini yakın hisseden çevreler tarafından bile, son zamanlarda gereğinden fazla "konuşmak"la eleştiriliyor ve uyarılıyordu. İkincisi; daha bir gün önce Meclis kürsüsünde neredeyse söylenmedik bir şey bırakmamıştı... "Yeni" ne söyleyebilirdi ki? Oysa... Programın, bugün gazetelerin manşetlerini ve köşelerini dolduran yankılarına bakıldığında, hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor. Demek ki söylenecek daha çok şey varmış! Peki bu nasıl oldu? Yanıtı bizim açımızdan çok açık: Çünkü, Başbakan çocuklarla konuştu... Çocukların sorularını yanıtladı... Çocuklara açıldı... Ekranlarda on ikinci yılını dolduran Siyaset Meydanı'nın "özel günler"de hayata geçirdiğimiz bu "format"ı, her zaman aynı sonucu doğurdu. Artık gelenek haline getirdiğimiz "Türkiye'nin çocukları, Türkiye'nin Başbakanıyla buluşuyor!" başlıklı yıl sonu programını ilk kez gerçekleştirdiğimizde de Sabah'ın ertesi günkü manşeti şöyleydi: "Çocuklara açıldı!" Yıllar önce; dokuzuncu Cumhurbaşkanıyla, Türkiye'nin "Bir numaralı ve en güçlü adamı"yken yaptığımız programın sonrasında da , işi "soru sormak" olan gazeteciler ve gazeteler şu başlığı atmıştı: "Kırk yıldır; 'o'na hiç kimse bunları soramamıştı!" Mesele burada: Çocuklar soruyorlar, sorabiliyorlar. Birincisi çok "saf ve temiz"ler... İkincisi çok "saf ve cesur"lar... Överken de öyle, döverken de... İçlerinden geleni, içlerinden geldiği gibi söylüyorlar. Bu açıdan onların karşısına çıkmak; bir muhalif siyasetçinin, ya da bir gazetecinin karşısına çıkmaktan daha fazla "medeni cesaret" gerektiriyor. Çünkü, soruyu soranın "art niyeti ve maksadı" gibi "mazeret"lerin ardına sığınma olanağı kalmıyor. Konu siyaset de, özel hayat da olsa, sorulana cevap vereceksin... O kadar! Başbakan, ikidir bunu yapıyor işte... Kişisel izlenimlerimize gelince: Önce şu başlıktaki "karne" meselesi... Sözünü ettiğimiz Başbakan'ın "reyting" karnesi değil, o gece orada ortaya çıkan ilk okul karnesi... Biz, en çok da o bölümünü sevdik programın... Çünkü, belki de en "sahici" ve en "sıcak" bölümüydü geçen üç saatin.. Karneyi getiren Melek kızımıza sorduk "Başbakanın karnesi nasıl?" diye... Lafı evirip çevirmedi: "İyi değil!" deyiverdi. İşte o anda "Türkiye'nin Başbakanı"nın tepkisi görülmeye değerdi: Bugünkü "hatalarını-sevaplarını" savunmada "cömert" olan Başbakan, karneyi bize gösterme konusunda çok "hasis" davrandı. "Göstermem!" dedi kararlılık ve ciddiyetle.. Birkaç dakika sonra, kendi de güldü bu tavrına... Ama böyleydi işte... Başbakan da olsak, kırk yıl önceki "Hayat Bilgisi" notlarımızın ortaya çıkması hepimizi tedirgin edebiliyordu. "Çok insana dair ve çok sahici" bir tavırdı Başbakanın ki... Cumhurbaşkanlığı meselesine gelince... Bize ayrılan süreyi; kendisinin ve yakın çevresinin de hoşgörüsüne sığınarak aşmak zorunda kalmıştık... Ne yapalım ki, çocuklarımız konuşmak istiyordu... Programın sonuydu... Duygu ve fizik yorgunluğu besbelliydi Başbakan'ın... Kalkmak üzereydi... Tam zamanıydı... Sorduk: "Cumhurbaşkanı olmak istiyor musunuz?" "Çok zor soru soruyorsunuz... Bunun altından kalkmak zor." Ve devam etti: "Gün ola, harman ola!" İzlenimimiz ya da sezgimiz mi? Evet, olmak istiyor... Dedik ya... Bizimkisi sezgi sadece...
|
|
|
|
|
|
|
|
|