Küresel minibüsçü kuralları
Kendi insanları için hayli adil bir düzen kurmayı başaran gelişmiş Batı ülkeleri ve İsrail, atom bombasının babaları ve efendileri olarak, başkalarının nükleer silah üretme çabalarını savaş sebebi sayarken bizdeki 'minibüsçü kuralları' nı hatırlamamak mümkün mü? - Sen asla atom bombasına sahip olamazsın, insanları topluca öldürmek bana mahsustur! Aynen bizim bıçkın minibüs sürücülerimizin hissettiği gibi: - Sen insanların can güvenliğini tehdit edecek şekilde araç kullanamazsın, o zevk bana aittir! Sen sollama yapmanın uygun olduğu yerde bile beni sollayamazsın. Fakat ben, sollamanın yasak olduğu yerde dahi seni sollarım. Haa, bu arada eğer tarzıma sinirlenip el kol hareketi yaparsan, hele küfür ritminde korna filan çalarsan sana bin beterini iade ederim, hatta canım çekerse seni tahtalıköye bile yollarım! Elbette bu benzerliğe dikkat çekerken herhangi bir ülkenin atom bombası üretme girişimine destek verme amacı güdüyor değilim. Tam aksine, daha önce de dile getirdiğim gibi, özellikle Müslümanlık iddiasındaki ülkelerin atom bombası için yırtınmalarını, İslam'ın özüne ihanet olarak görmekteyim. Sayısız masumu öldürecek türden silah komşusunun elinde bulunsa dahi Müslüman kişi aynı yola sapmamalıdır. Eğer bu atomcu taklidi caiz kabul edersek, bize karşı savaşan herhangi bir sapık düşmanın işlediği her türlü insanlık dışı suçlara misliyle karşılık vermemiz de 'kısas' kapsamına girer, böylece mesela çocukları öldürmemiz ve ırza tecavüz etmemiz mubah olur! Geçmişte Müslüman bilinip de bu cürümleri işleyen savaşçıların az veya çok görülmüş olması, İslam hukukunun böyle fiilleri kökten reddini değiştirmez! Hissiyat olarak belki çok zor ama böyle durumlarda Müslüman insan hiç değilse düşünüş ve inanış itibariyle şunu söylemek durumundadır: - Atom bombasını kullanan katliamcı olmak yerine, bu bomba ile dünyadan silinmeyi tercih ederim. Can tatlı diye samimiyetle böyle diyemiyorsak ve milli varlığının bekası için başkalarının -özellikle de komşularımızın- sahip bulunduğu atom bombasına karşı tedbir arıyorsak başvuracağımız yol aynı katliam aletini tedarik etmek değil; bu korkunç silahı etkisiz hale getirebilecek mucizemsi bir savunma yöntemi keşfetmeye yoğunlaşmaktır. Allah'ın ipine sarılan bir Müslüman böyle bir buluşu imkansız sayamayacağına göre, kendini Vahşi Batı'nın zulüm tekniğini taklit ve tedarike mahkum hissedemez, böyle bir teslimiyeti benimseyemez! 'Uygar dünya' nın 'minibüsçü kuralları' ile hareket etmesi sadece nükleer silah konusuyla sınırlı değildir. Küresel ticaret de aynen böyle yürür. Nasıl ki ortalama minibüs sürücüsü, yolun neresinde olursa olsun yolcuyu vakumla yutmak için herkesin hakkını, zamanını ve hatta can güvenliğini gasp etmeyi çok doğal sayıyorsa, 'uygar dünya' da aynen öyle ticaret yapar: - Bir yerde ben üç kuruş dahi kazanacaksam her türlü kuralı ihlal edebilirim. Fakat sen aynı kuralları ihlal edersen, kazanabileceğinin kat kat fazlasını kaybetmeyi göze alacaksın! Örnek mi istiyoruz? En sıcağını, Güney Koreli araba üreticisinin istediği ayrıcalıklarla ilgili tartışmada görebiliriz. Orta Avrupa'dan bir AB üyesi ülke, sırf Batılı -belki aynı zamanda Haçlı şemsiyesi altında- olduğu için, liberal kuralları ihlal ederek her türlü teşvikte bulunabilir ve Güney Koreli araba devini kendi sınırları içinde yatırıma razı edebilir. Fakat Türkiye böyle bir teşvik için teşebbüste bulunursa liberal tabular (!?) delineceği için küresel iktisadi kelepçe olarak IMF, tam da bıçkın minibüsçü tavrı ve tarzıyla kıyameti koparır: - Benim almaya niyet ettiğim yolcuya sakın kapını açma, üstüne kırar, çarparım billahi! Çarpar mı çarpar! Onun için de Davos'tan-Mavos'tan 'küresel icazetli' bir bakan, en çok 'milli icazetli' denebilecek bir başka bakanının ayağına basarak 'Olmaz ağabey, bu kurallar bizim içindir, küresel minibüsçü için değil' diye kestirip atar!
|