| |
Fotoğraftaki gölgeler
Türkiye'nin dışardaki görüntüsü şöyle: Yahudi soykırımını inkâr eden İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat'a sert tepki beklentileri geçiştiriliyor, buna karşılık Ermeni ve Kürt ölümlerinden söz eden Orhan Pamuk mahkemeye veriliyor... Hem de ağzından soykırım sözcüğü çıkmadığı halde...
AB'nin Orhan Pamuk davasında Türkiye'yi sanık iskemlesine oturtması elbette üzücü ve kabul edilemez. Ancak davanın çığırından çıkarılması da üzücü ve kabul edilemez. Hele Şişli 2'nci Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın Türkiye için imaj, saygınlık, çoğulculuk, demokratik olgunluk, ifade özgürlüğü sınavı olacağı bilindiği halde. Türkiye-İsviçre milli maçı öncesi ve sonrasındaki olayların dumanı tüterken dün Şişli sokaklarına çöken "çığ"ın hesabını kim, nasıl verecek? Davayı etkileyen yayın yapmak suç ama Adalet Bakanlığı ve hükümeti eleştirmenin suç olmadığını sanıyoruz. 1- Adalet Bakanlığı'nın işin bu noktaya gelmesinde büyük ihmali ve sorumluluğu var, çünkü: Orhan Pamuk'un "Türklüğe alenen hakaret" suçu işlediği öne sürülen demeci İsviçre dergisi "Das Magazin"de 9 Şubat 2005 tarihinde yayınlandı. Şişli Savcısı davayı açmadan önce Adalet Bakanlığı'ndan görüş ve izin istedi. O tarihte eski TCK yürürlükteydi ve bu tür suçlara dava açılması bakanlık iznine bağlıydı. Savcının talebi üç hafta bekletildi. O sırada, 1 Haziran'da yeni Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmesin mi! O yasada Pamuk'un işlediği türden suçlarda bakanlık izni devre dışı bırakılmasın mı! Ve bakanlık 8 Haziran'da yolladığı cevapta, "Benim artık yetkim yok, bildiğin gibi hareket et" demesin mi! Savcı da bu "yeşil ışık" üstüne soruşturmayı tamamlayıp davayı açınca, mahkeme 16 Aralık'a gün verdi. Sonra ne oldu? Avrupa'dan yükselen tepkiler olayı hızla bir TürkiyeAB krizine sürüklerken, yargıç bir "çelişki"yi farketti: Pamuk suçu eski TCK'nın yürürlükte olduğu dönemde işlemişti. Ortaya tuhaf bir durum çıkıyordu: Ya yeni TCK geriye doğru işletilecekti. Ya da eski TCK hükümleri uygulanacak, o zaman da soruşturma ve dava için son sözü bakanlık söyleyecekti. Yani "Soruşturma izni veriyorum" veya "Vermiyorum" demesi gerekecekti. Peki 17 Mayıs'ta savcılığın izin isteği önlerine geldiğinde ve 8 Haziran'da bu yanıt hazırlarırken, bakanlığın hiçbir hukukçusu bu çelişkiyi farketmedi mi? Yoksa gözardı mı edildi? Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in dün sorumluluğu meslektaşlarımıza yükleyen açıklaması ipucu verebilir mi? Şöyle dedi: "Bunu bu hale basın getirdi. Önce 'Vatanı sattı' diye manşet attınız, sonra 'AB için önemli' diye yazıp söylüyorsunuz!" Bu, medyanın etkisiyle Pamuk hakkında dava açıldığı, ancak AB'nin ve basındaki havanın değişmesinin etkisiyle yetkili makamların ortada bırakıldığı anlamına gelmiyor mu? Geliyorsa vah vah...
Ürpertici kar sessizliği 2- Hükümetin de sorumluluğu var, çünkü: Yeni TCK hazırlanırken görüşü sorulan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa hukukunda böyle bir suç yok. Ama siz ille de yasaya koyacaksınız bakanlık iznine bağlayın" tavsiyesinde bulunduğu ortaya çıktı. Hem de 4 ay önce. AB'deki havadan davanın Türkiye'nin başına dert açacağını gören İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli, bakanlığın da sıcak baktığı yasa değişikliği önerisi verdi. 3 hafta önce. Bir gecede 50, 100, 200 maddelik yasaları Meclis'ten geçirten iktidar, 5 maddelik teklifi sonuçlandıracak zaman ve fırsatı bulamadı! Hem de onca uyarıya, içerden ve dışardan onca çağrıya rağmen. Sonunda bu ihmal, aldırmazlık ya da Orhan Pamuk'un romanında uzun uzun anlattığı "Ürpertici kar sessizliği", dün Şişli sokaklarını küfür, hakaret, yumurta ve tekme-yumruk çığı altında bıraktı. Yazık. Türkiye bunları hak etmiyor...
|