|
|
Çocuk yere düşen şekeri yerse ne olur?
Örneğin ben küçükken bir gün yemeğimi köpeğimiz Çan ile paylaşmışım. Arada bir hedef şaşırıp onun burnuna değen lokmayı kendi ağzıma atmışım. Eee ne oldu şimdi?
"Kapıya geldiğinde sakın zili çalma" dedi arkadaşım. "İyi" diye takıldım. Beklerim ben. Ciddiye aldı. "Bekle demiyorum, telefon et canım. Bir çınlat cebi yeter..." Saat sekiz buçukta kapının önündeydim. Telefonu bir kez çaldırıp korkumdan kapattım. Kapı hemen açıldı. Bir elimde şarap şişesi bir elimde çiçekler büyük bir heyecanla arkadaşıma sarılmaya hazırlanıyordum ki.... Gözleriyle yeri işaret etti. Ya ayakkabılarını çıkar ya da galoş tak. Galoş takmaya karar verdim. Vermez olaydım. Topuklu ayakkabıya galoş takmak kolay zannediyorsunuz herhalde... Değil. Çiçekleri ezdim, şişeyi duvara vurdum. Bol bol "şiişşşt" işittim. Arkadaşım evi gezdirmek için ısrar etti, yoksa inanın hiç merak etmiyordum. Burası "salon" dedi sesini iyice alçaltarak. "Burası yatak odası. Diğer tarafları göstermiyorum çünkü bizimki arkada, uyuyor." Olmadı işte. Bir türlü evine gidemedim. Önce şehir değiştirdi ardından çocuk doğurdu. Hastanede ziyaretine gittim ama evine.... Olmadı işte. Ben etraftaki bebek kokusunu keyifle içime çekerken karşımdaki kadına takıldı bir anda gözüm. İki elini açmış sanki bir spa center gezdirircesine beni odalar arasında tura çıkaran arkadaşıma.
***
Önce alçak sesle sohbet ettik. Ardından yemeğe geçtik. "Şarap" dedim. "Bir kadeh alırım" diye cevap verdi, "O da sana eşlik etmek için." Artık hiç içmiyorum." Özlemişiz birbirimizi. Havadan sudan konuştuk. Sohbeti sık sık eliyle beni susturarak kesti. Şişşşşt, uyandı galiba.... Huşu içinde yemeği tamamladık. Saat 10 civarı esnemeye başladı. "Kaçıyorum" dedim. Aynı sessiz hareketlerle vedalaştık. Bebeği uyandırmadım yani. Göremedim bile. Kimse görüyor mu onu da bilmiyorum, bu arada. Ayağımda galoşlu topuklular apartmanın merdivenine oturdum. Bu mudur çocuk sahibi olmak? Hayat böylesine biter mi? Ev doğal yemeklerin yendiği bir spa center'a döner mi? Biz böyle mi büyüdük? Heyecanlı aileyiz vesselam. Öyle "şiişşşt" uyarısı falan yoktur lugatımızda. Biri bağırırsa öteki onu bastırır. Aşırı titiz evlerde de büyümedik biz. Yere düşen şekeri tekrar ağzıma attığımı hatırlıyorum örneğin. Üçüncü dünya savaşı çıkmamıştı. Bir gün de yemeğimi Çoban köpeğimiz Çan ile paylaşmışım. Bir kendi ağzıma bir onun ağzına. Arada bir hedef şaşırıp onun burnuna değen lokmayı kendi ağzıma atmışım. Eee ne oldu? Gayet de sağlıklıyım.
***
Ya çocukların doğum günleri? Ne fenadır bilir misiniz çocuğu olmayanın bu günlere katılması? (Küçüklerin yaşgününe niye büyükler çağırılır? O ayrı bir yazı konusu.) Bekarsanız zaten yandınız. 1-0 yenik başlar, kafadan aşağılanırsınız. Evliyseniz. Kaç yıllık? Ya çocuk? Yok mu? Haaaa.... Bu "ha" sende sorun var arkadaşım anlaşıldı, üzüldüm anlamına geliyor. İyi niyetli olmayın. Bir de "Sen anlamazsın, sen hissetmezsin, sen algılayamayabilirsin tabii çünkü anne değilsinler" var ki.... Katlanamıyorum, inanın.
|