Susurluk Don Kişot'luğu
Şemdinli vakası üstüne ancak şimdi bazı organlarda farklı sorular görüyoruz. Muhtemelen 'iyi saatte olsunlar' cephesinden gelen esintilerle bazı farklı sorular sorulması ve ilk günkü haberlere şimdi kuşku ile yaklaşılması ne anlama geliyor? Konuyu sağlıklı biçimde değerlendirebilmek için başlangıç havasını hatırlamakta yarar var. Malum vaka daha ilk andan itibaren doğal olarak yargı konusu haline geldiği ve bu yönde süreç de işlemeye başladığı halde, herkes ahkam kesiyordu: -Yeni Susurluk'lara geçit yok! Bu naraları atanların arasında Susurluk'un ne olduğunu bilen bir Allah'ın kulu bulunsaydı ne gam?! Susurluk'un ne olduğunu kim biliyor ki? Oradaki kazadan sonra 'karanlıkların efendilerine ait sandukaların kapağı açılmış' gibi bir hava üretilmek istendi. Kollarını sıvayıp mal bulmuş mağribi Susurluk'taki kazaya odaklananlar ve odaklatılanlar, bir araya gelmeleri garip karşılanan Çatlı, Bucak ve Kocadağ gibi isimlerin üzerinden akılları sıra derin devlet avına çıktılar, çıkartıldılar. Daha o gün belliydi ki, namuslu ve akıllı avcı bu sürecin sonunda en çok, başka ülkelerin 'derin devlet'lerini bulacaktı; çünkü bizde o aygıtın sadece müsveddeleri vardı... Akıllı ve dürüst olmayan avcılar; yani PKK'lılar, PKK'cılar, bilcümle PKK kullanıcıları ve PKK kullanıcılarının görevli veya gafil tetikçilerinin ise bir şey bulmaları gerekmiyordu. Kampanya 'bulmuş gibi yapmak' üzere tasarlanmıştı. Nasılsa, derin devlet diye görülmek ve gösterilmek istenen, şahsen ısrarla derin çete diye andığım bir kısım sözde PKK karşıtı mücadele kadroları, bütün yanlışları ve açmazları ile Susurluk kampanyasını düzenleyenlerin işlerini kolaylaştırmış ve daha da kolaylaştıracaklardı. Tıpkı, bir yandan katil sürüleri ile yer yer kahramanca dövüşürken, bir yandan da yer yer ruhsal çöküşle karşı tetikçi dürtüsüne kapıldıkları için bölücülüğe bilinçsizce katkıda bulundukları gibi... Türkiye'de her türlü gizli servis etkinliklerini özgürce ve neredeyse iç destekle sürdüren küresel güçler 'karanlıkların efendilerine ait sandukalar açılıyor' kuruntusunu ürettirmiş, medya kuruluşlarındaki gönüllü veya maaşlı unsurlar da bu havuza balıklama atlamışlardı. Herhangi bir gizli servise doğrudan veya STK'lar üzerinden hizmet eden medya bülbülleri kampanyayı süslüyorlardı. Samimi gazetecilik dürtüsü ile konuyu ellerinden geldiğince derinlemesine kurcalayanlar ise kısa bir süre sonra dalavereyi sezmeye başladılar. Susurluk kampanyasında yabancı mimarların kokusunu algılayarak duraksadılar. Kafalarını çalıştıranlar gördüler ki bölücü başkaldırı süresince yerli ve yabancı bütün pislikler aslında birbirleriyle bayağı bir harman olmuşlar. Ancak yabancılar güçlü ve daha kurnaz oldukları için pisliğin tamamını yerli unsurların üzerine yıkma oyununda bayağı mesafe almışlar... Dikkatli gözlerin sınırlı etkinliği, kampanyanın başarılı olmasını önleyemedi. Böylece Susurluk kelimesi sanki bir karanlık dönemin aydınlanışının ve derin devletin çırılçıplak ortaya çıkışının simgesel adı oluverdi. Bir balon uçuruldu; sonra da onun güneş olduğu söylendi. Medyamızın yüksek himmeti ile okur-yazar takımımız bu titrek mumu aydınlık diye bağrına bastı. Yakın geçmişinde Susurluk gibi bir hakikatsizlik sabıkası olan siyaset ve medya dünyasının Şemdinli vakası üzerine vereceği imtihanın, herhalde yaşadığımız fiyaskodan farklı geçmesi beklenemezdi. Daha ilk günden 'bir Susurluk daha olmayacak' diye nara atan derin devlet püskürtme kahramanları neye dayanarak yargı öncesi yargıya varmışlardı? Yıllarca hapis yatmış bir Mehmetçik katili PKK militanının tanıklığına! Katilin masumiyeti namlusundan menkul, kahramanımızın şecaati de işkembesinden! Yargı süreci tamamlandığında Şemdinli işinde PKK ile ortak çalışan 'ensesi kalın' ülkelerden birinin gizli servisi çıkarsa ne olacak? O zaman bu Susurluk Don Kişot'ları 'Tüh, bizimki değil ağabeyimizin derin devleti imiş' deyip susmaktan başka ne yapabilecekler?
|