| |
Kışlada şiddet
Silahlı Kuvvetler'i şeffaflaştırmak ve AB Kriterleri'ne uyumlu hale getirmek için çok ciddi çaba harcayan Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, bir "tabu"nun daha kapağını araladı: Kışlada dayak... Toplumdaki "şiddet" olgusunu besleyen kaynakların başlıcalarından biri de askerlikte yenilen dayak değil mi?.
Malatya Çocuk Yuvası'ndaki dayak skandalından sonra birçok yazara olduğu gibi bize de toplumda şiddet olgusunun "Bir bütün olarak" ele alınması çağrısı yapılan mesajlar geldi. Aşağı-yukarı şöyle deniyordu: "Okulda öğretmen dayağı, kışlada komutan dayağı yemeyen var mı? Koğuşta palaska cezasına ne dersiniz? Daha 20'li yaşlarda insan onurunun ne hale getirildiğini düşünebiliyor musunuz? Toplumda eğitimlisi de dayakçı, eğitimsizi de. Yeter ki, fırsat bulsun. Bir kampanya açılacaksa, ayırımsız, topyekûn dayak dursun diye yapalım." Doğru. Şiddet kültürüyle yetişen bir toplumun bireyleriyiz. Yaşamın her basamağında şiddet çemberinden geçiyoruz: Evde, yurtta, okulda, askerde, -AB yasalarından sonra azalsa dakarakolda, cezaevinde... Ancak bu çemberlerden biri olan kışlada dayak nedense çok az konuşuluyor, hatta gizlenmeye çalışılıyor. Dayak yüzünden ölümle, intiharla sonuçlanan olaylar bile kamuoyunda hak ettiği tepkiyi yaratamıyor. Ulaşabildiğimiz son verilere göre, 1991- 2001 arasında orduda 1.248 intihar meydana geldi, 815'i ölümle sonuçlandı. Vicdanları sızlatacak bir tablo. Tek teselli, olaylar yargıya intikal ettiğinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin cesur kararlar verebilmesi. Örneğin 2002'de bir erin komutan dayağından bunalıma girip intihar etmesiyle ilgili davada sorumluluk devlete yüklendi ve zavallı askerin anne-babasına 600'er milyon lira tazminat ödenmesine hükmetti. 2004'te Şırnak'ta jandarma eri olarak askerliğini yaparken iki komutanının kötü muameleleri sonucu bunalıma girip tüfeğiyle hayatına son veren er için de babasına 7 milyar lira tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin "Daha hafif" olaylarda da içtihat oluşturan kararları var: Dayak, küfür, aşağılama, tüm birliğe "yuh" çektirerek küçük düşürme gibi.
Askeri Ceza Kanunu ne diyor? Hayatının en "delikanlı" yıllarında bu muamelelere hedef olan bir gencin, terhis sonrası psikolojisini düşünün... Çare? Akıllardan geçen ilk önerinin, "Yasa çıkarıp kışlalarda dayak yasaklansın" olduğunu tahmin etmek güç değil. İyi ama zaten yasak. 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 117 ve 118'inci maddeleri, bu yasağı ve cezalarını ayrıntılı olarak anlatıyor: "Astını döven, itip-kakan, acı verecek ya da sağlığını bozacak eylemlerde bulunan, diğer askerler önünde küçük düşüren amire 2 yıla kadar hapis verilir (Madde 117). Mağdurun vücudunda tahribata yol açan (yaralayan) amire 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Olay ölüme neden olursa 10 yıldan az olmamak üzere hapse mahkûm edilir (Madde 118)." 1930'da çıkarılmış bu yasaya rağmen 75 yıldır kışlalarda dayağın sürmesi iki nedene bağlanıyor: Şiddet kurbanının korkup ihbar edememesi. Şiddet uygulayanın yine Askeri Ceza Mahkemesi'nin 82-93 maddeleri arasında sayılan "itaatsizlik", yani emirlere uymamak gerekçesi ya da zırhı ardına saklanabilmesi. Ölümler, intiharlar bu zırhı delebiliyor. O da bazen. Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün dayak yüzünden beyin kanaması geçirdiği kuşkusu bulunan Kırklareli'ndeki er ölümünü mahkemeye taşıması elbette alkışlanacak bir karar. Ancak sorunun köklü çözümü, "Duvarları cam kışlalar"dan geçiyor. Yani kışlaları şeffaflaştırmaktan. İnsan hakları denetimine açmaktan. Hatta her kışlada insan hakları birimi oluşturmaktan.
|