|
|
Kadınlar haklarını arıyor
25 Kasım, 1981'den beri "Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Günü" olarak kutlanıyor. Kadın kuruluşları da yurt çapında çeşitli etkinlikler düzenleyerek bugünü hatırlatıyor
İnsan bazen ılık bir sonbahar gecesi, havadaki nemli toprak kokusunu içine çekerek, sadece, gecenin sakinliğinin tadını çıkartarak ve başka bir şey düşünmeyerek ağaçların çevrelediği bir sokakta yürümek ister. Ya da güzel bir bahar akşamı, hava kararmaya yüz tutmuşken aklından geçen hayallerle baş başa kalıp çevresini pek umursamadan, bir deniz kenarında bir bankta oturmak. Ya da bir parkta dolaşmak, evdeki sigaralar bittiğinde, arka sokaktaki tekel bayiine gidip iki paket sigara almak, canının çok sıkkın olduğu bir akşam evin iki sokak ötesindeki birahaneye gidip bir bira içmek ve Beşiktaş'ın maçını seyretmek... Bu cümlelerde geçen insan, insanlığın kadın cinsine mensupsa bunları yapamaz.
AİLE İÇİ ŞİDDET BİTMEDİ Yediden yetmişe her kadın sokakların erkeklere ait olduğunu bilerek büyür, bütün hayatını, kendisini tacizden ve tecavüzden korumak üzere düzenler. Bu konuda farkında bile olmadan tedbir alır, kendini korur, kollar. Ama kadınlar için tehlikeli olan sadece sokaklar ya da "dışarısı" değil. Tam aksine, kadınlara yönelik şiddetin ağırlıklı olarak ailelerine mensup erkekler tarafından uygulandığını söylüyor bu konuda çalışanlar. Ama baba ya da koca dayağı olağan bir şey, bir hak, kocanın tecavüzü tecavüz olarak bile adlandırılmıyor, ailenin başka erkeklerinin tacizi ve tecavüzü ise farkına varılamayacak kadar büyük bir tabu. Bütün bunlar kadınları aile içi şiddete karşı çaresiz bırakıyor. Son yıllarda kadına yönelik şiddet konusunda çalışmalar yürüten Uluslararası Af Örgütü'nün yaptığı araştırmalara göre; - 15-40 yaşları arasındaki birçok kadının kanser, trafik kazaları ya da sıtma gibi hastalıklardan değil erkeklerin şiddeti nedeniyle ölüyor ya da yaralanıyor. - 3 kadından biri, erkekler tarafından dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da taciz ediliyor. - Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i erkek partnerleri tarafından öldürülüyor. Ayrıca savaş ve benzeri koşullarda kadınlar, cinsel ve fiziksel şiddetin kurbanı oluyor, "düşmanın kadınlarına" yönelik taciz ve tecavüz sıradan bir savaş yöntemi. Herhangi bir suçla gözaltına alınan kadınların da cinsel tacize uğrama ihtimali yüksek oluyor. Evde, sokakta, işyerinde, nerede olursa olsun, yasaların kadınları şiddete karşı koruması çok önemli tabii. Ama yasaları uygulayacak görevlilerin zihniyetinin değişmesi en az yasalardaki değişiklik kadar önemli ve bundan çok daha zor. Dayak yediği için karakola başvuran bir kadına oradaki polislerin, "Kocandır, sever de, döver de" diyebileceklerini sizin de aklınız alıyor değil mi? Sadece onlar da değil, birçok durumda, aileleri, komşuları, hatta yakın zamanda gördüğümüz gibi programlarını seyrettikleri, filmlerini izledikleri oyuncular da, şiddet uygulayan erkeği değil, şiddet gören kadını suçlayabiliyor. Yemeğin tuzunu az koyduğu için dayağı, eteği kısa olduğu için tacizi, göğüsleri göründüğü için tecavüzü hak ettiği düşünülen bir kadının hakkını arayacak gücü bulması da kolay olmuyor. Daha önemlisi, birçok durumda, kadınlar şikayet ettikleri dayakçı kocalarının ya da tecavüzcülerinin, tutuksuz yargılanmasından ve gelip kendilerini tekrar rahatsız etmesinden korkuyorlar ki bunda haksız da sayılmazlar.
Ayşe DÜZKAN
|