| |
Fişleme-fiştekleme
Nasıl oluyor böyle? Güzel oluyor mu? Birbirimizi fişliyoruz. Olayları, gelişmeleri fiştekliyoruz. Hadiseleri fiştekledikçe, zaman kaybediyoruz. Aynı topraklar üzerinde, milli birlik ve beraberlik içinde yaşadığımız insanları, vatan haini olarak görmek için müthiş bir iştah besliyoruz. Sonra 10 Kasım ve 29 Ekim'lerde, kürsülere çıkıp, "Atatürk ilke ve inkılapları ışığında muasır medeniyetler seviyesine çıkma mefkuresinden" dem vuruyoruz.
10 Kasım ve 29 Ekim'lerde, müthiş milli duygular içinde, 70 milyonluk dev bir yumruk gibi Anıtkabir etrafında kenetleniyoruz. Ama yılın bütün öteki günlerinde, birbirimize kazık atmaya devam ediyoruz. Herhangi bir Türk vatandaşına, "öteki"ni sorun, yani diğer vatandaşı yahut vatandaşları: Nedir? Ya hırsızdır ya soyguncu ya hilebaz ya üçkağıtçı ya dolandırıcı ya vatan haini ya Atatürk düşmanı ya içkici, ayyaş ya ırz düşmanı veya bunlara benzer bir şey... Siz hayatınızda bu kadar görüşü bozuk bir düşünce sistematiği gördünüz, duydunuz mu? Yahu! Eğer, herkes için "başkaları" bu kadar berbat durumdaysa, bu memlekette herkes berbat olmuş olmuyor mu? Bi kere matematik olarak mümkün değildir bu!
Lafı nereye getireceğim: Bir gün gazetelerde okuyorsunuz. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın, maiyetinde çalışan personeli fişlemişmiş! Filanca Atatürkçü'dür, feşmekan mürtecidir, diye.. Peki, Van Emniyeti'nin elleri armut mu topluyor? Orası da rektörü fişliyor: PKK yandaşlarına sempatik davranıyor, şeklinde... Ardından, kendi kendine tiraj rekorları kırmakla ünlü dinci bir gazetede, bir başka rapor yayınlanıyor, çarşaf gibi: İşte tutuklu rektör hakkında Jandarma İstihbarat raporu: "Prof. Yücel Aşkın, PKK yandaşlarına göz yumuyor!" Eh! Bu durumda yerel adli mercilerin sessiz kalması tabii ki beklenemez: Van Cumhuriyet Savcılığı Emniyet'in raporu üzerine, soruşturma başlatıyor. Fakat rektör, delil yetersizliğinden beraat ediyor.
Sonuçta, siz okuyucular, birbiri ardına sızdırılan, değişik yorumlarla yayınlanan, hiçbir mantık silsilesi taşımayan kırışık buruşuk bilgiler yüzünden, "rapor manyağı" haline getirilmiş oluyorsunuz. Ben de bu yüzden sormak zorunda kalıyorum: Nedir bu berbat psikoloji? Bu memlekette insanların hiç mi değeri yok? "Birey"lerin geçmişi ile, birikimleri ile, aileleri ile, kişisel hak ve hukukları ile, anayasal hakları ile, evrensel sözleşmelerle hiç mi saygı görmeye hakları yok? Bizim birbirimize davranışımızın temeli, saygıya mı dayanmalı yoksa saygısızlığa mı? Diyebilirsiniz: Ben kimseye saygı göstermek zorunda değilim! Tamam ama o zaman saygı da bekleyemezsiniz... Böylece hepimiz, yaygın bir saygısızlığın ve hoşgörüsüzlüğün tüketici ve yıkıcı atmosferinde okka altına gideriz.
Böyle gittiğimiz sürece, muasır medeniyetlerle aramızdaki mesafeyi kapatamayız. Ama 10 Kasım'larda ve 29 Ekim'lerde, ilelebet muasır medeniyet seviyesine birlik ve beraberlik içinde ulaşacağımızı söylemeye devam eder, nutuklar atarız. Nasılsa nutuk ve teranelerden vergi alınmıyor.
|