Siz olsaydınız ne yapardınız?
Size dokunmayan yılanın bin yıl yaşamasından yana mısınız? Rahat, mutlu, huzurlu, sorunlardan uzak bir yaşam mı istiyorsunuz? Kolay, kendinize sorular sorun; mutlu ve keyifli bir yaşamınız olacak. Her gününüz, çok eğlenceli bir tatil gününe dönüşecek. Ne maddi, ne manevi hiçbir sorununuz olmayacak. Daha ne istiyorsunuz? Yurttaşların seslerini yükselttikleri ülkelerde özgürlük, soyut bir kavram olmaktan çıkıp, yaşamı besleyen somut bir ana damar olarak kalbe kan pompalayınca, daha sağlıklı bir nesil, sağlam adımlarla ışığa doğru yürür. Günümüzde aydınlanmaya giden yol, bir araya gelip sivil itaatsizlik grupları oluşturmakta, demokratik kitle örgütlerinde bir araya gelmekte, önce birey olarak sonra topluca sesini yükselmekte gizli.
SEYİRCİ KALMAK Farklı sesleri bünyesinde barındıran, düşünmüş taşınmış, sanatın matematiğinde gizli kusursuzluğu amaç edinmiş, muhteşem bir koronun arasında mı olmak istersiniz; yoksa davulcunun peşine takılmış, kimsenin birbirini dinlemediği, duymadığı bir böğürtünün parçası olmak mı size daha çok keyif verir? Keyfinize kalmış, istediğinizi seçin; bırakıldığınız kadar özgür olmayı kabullenmişsiniz nasıl olsa. Üçüncü yol da var. Dışarıdan, soğuk ve mesafeli bir tavırla bütün olan biteni izleyip ahkam kesmek; herkesten ve her şeyden daha üstün olduğunu düşünüp, yalnızca izlemek, hiçbir şeyin parçası olmadan yalnızca seyirci olmak. Nüfusun büyük bir çoğunluğunun yalnızca seyirci olduğu, olan biten, anlatılan hiçbir şeyin yaşamlarına sızmaması için büyük gayret sarf ettiği ülkelerde yaşam oldukça lezzetsizdir. Bütün bireysel ve toplumsal çalkantılardan uzakta kalabilmek için küçük mutluluklarını, ufak düzenlerini, her türlü yeniliğe kapalı yaşamlarını dört elle korumaya çalışan insanların çoğunlukta olduğu ülkelerden kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün dayanılmaz, kurtlanmış leş kokuları yükselir. Bütün çabalara karşın yeniden hayata getirilmesi olanaksız bu cesetlerden çıkan kokuyu örtecek parfüm henüz bulunmadı. Sanat da, ciddiye alındığında eşsiz bir sanat olmaya dönüşen, bütün sanatların önünde gelen YAŞAMA SANATI da sürekli sorular sormayı önerir. Kendimizi başkalarının yerine koymak hem kendimizi, hem karşımızdakileri, uzağımızdakileri daha iyi anlamamızı sağlayacak, hem de kendimizi yeniden keşfetmenin, daha iyi tanımanın kapısını aralayacaktır. Yeni sorular soran çözümlere ihtiyacımız var. Gelin biraz oynayalım bakalım. Siz olsaydınız ne yapardınız? Hayalinizdeki iş teklifini aldınız, ama memleketin en ücra köşesinde. Ne yapardınız? En yakın arkadaşınızı işten atmanız gerekiyor, üstelik hiçbir kusuru da yok. Ne yapardınız? Üç aylık hamilesiniz, çocuğu doğurursanız sakat olacağını öğrendiniz. Ne yapardınız? Çocuğunuzun uyuşturucu kullandığını öğrendiniz. Ne yapardınız? Kocanızın bir işkenceci olduğunu öğrendiniz. Ne yaparsınız? Pencereyi açtınız, karşıki evde birileri sevişiyor, siz olsanız ne yapardınız? İşe girdiniz, iki gün sonra patronunuz sizi baş başa bir yemeğe davet etti. Ne yapardınız? Oğlunuz ya da kızınız size eşcinsel olduğunu açıkladı. Ne yaparsınız? Oy verdiğiniz, çok iyi çalışacağını umduğunuz bölge milletvekilinizin üçkağıtçının teki olduğu ortaya çıktı. Ne yaptınız? Yıllardır destek verdiğiniz siyasi partinin ülkenin sorunlarına çözüm getirecek bir kadro kuramadığını anladınız artık. Ne yapardınız? Sizi mahkemede savunmaya çıkan avukatınızın fermuarı açık, donu görünüyor. Ne yapardınız? Sabahleyin uyandınız, yatakta yanınızda yatanın kim olduğunu hatırlayamıyorsunuz. Ne yapardınız?
BİRAZ SORU SORUN Kız fıstık gibi, AIDS yaygın, prezervatif yok, gece saat 4. Ne yaparsınız? Felsefeyle, okumayla yazmayla, sanatla ilgilenmeden ekonomik durumunuzun düzelmeyeceği söylendi. Pek aranız yok bu işlerle, varsa yoksa futbol. Ne yaparsınız? İnsanlar sevgisiz, büyük şehirler çekilmez, taşralı zihniyet ve küçük kafalar hiç çekilmez, havalar sıcak ve nemli, lokantalar kazık, dünyanın dört tarafında ya terörün ekonomisi ya ekonominin terörü insanları bunaltmakta, sizin canınız başka şeyler istiyor, ama sevgiliniz uykuya dalmış, hanımın başı ağrıyor, beyin midesi tutmuş siz olsaydınız ne yapardınız? Büyük yazar Toni Morrison şöyle demiş: "Çağımızda en önemli şey 'neden' diye sorabilmektir. Neden demeye cesaret edemeyenler nasıl sözcüğünün arkasına saklanırlar." Size dokunmayan yılanın bin yıl yaşamasından yana mısınız? Yılan size dokunmamış bin yıldır yaşıyor, ne yapacaksınız? Rahat, mutlu, huzurlu bir yaşam mı istiyorsunuz, kolay! Kendinize sorular sorun.
|