|
|
Bir 'kriz nasıl yönetilemez' dersi daha...
Tam da diyordum ki, Başbakan'ın medya ilişkileri Akif Beki bu göreve getirildiğinden bu yana iyice düzeldi. İlişki ve iletişim yönetimi nihayet rayına oturdu. Medya ve çeşitli sivil toplum örgütleriyle, onları küstürmek değil kazanmak adına yaklaşımlar sergilenmeye başlandı. Tam böyle düşünürken Sayın Başbakan İngiltere'den yapacağını yaptı yine. Medyaya cepheden, hiç gereksiz bir saldırıya geçiverdi. Önce sayın Başbakan'a kulak verelim. Diyor ki, "Medya yargısız infaz yapıyor. Benim Bakanım kendi döneminin faturasını değil, geçmişin faturalarını mı ödeyecek. Nimet Hanım (Londra'dan) dönse, sorun çözülecek mi?"... Bakanım demoralize..." Bakan göreve geleli çok olmamış olabilir. Ama AK Parti 3 yıldır iktidarda değil mi?.. Ortada feci bir kriz var. Aynı zamanda, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu ve hükümet için de büyük bir fırsat. Önce ilk hatayı yapıyorlar. Krizin boyutunu yanlış okuyorlar. Oysa Bakan iki eli kanda olsa da, her şeyi bırakıp gelse, olaya el koysa. Günlük açıklamalarla duruma tamamen hakim olduğunu sergilese; kendisi ve hükümet bu krizden güçlenerek çıkacaklar. Ama hayır. Yerinden kıpırdamıyor Bakan ve telefonla duruma hakim olmaya çalışıyor. Çünkü krizin hasarını ve sonuçlarını doğru kestiremiyor. Hata iki: Bu gibi krizlerde budamaya ve sorumluluk altında olanları işten el çektirmeye ya da istifaya zorlamaya en üstten başlanır. Öyle yapılır ki, daha da üst kademeler korunma altına alınsın; hatta bu krizden dirayet ve kararlılıkla güçlenerek çıkılsın. Ama hayır; Bakan paralize olunca önce iki üç cahil bakıcı kadın sanki sistemin tek sorumlularıymış gibi adalete teslim ediliyor. Medya yüklenince sorumluluk halkası biraz daha genişletiliyor. Bire bir böyle olmamış olabilir. Ama algılama böyle... Hata üç: Bu hatalar zinciri bu kez bir başka hata ile düzeltilmeye çalışılıyor. Bu sefer Başbakan kalkıp Bakanı'na kol kanat geriyor ve durduk yerde krizi de hasarını da kendi üstüne alıyor. Tek sorumlu medya imiş gibi ona yükleniyor. Bu olayı ortaya çıkardığı için medyaya müteşekkir olacağına... Bakan'ın, Müsteşar'ın, Genel Müdür'ün diyelim ki haberleri yoktu. Olsun, böyle durumlarda geçici bir süre için bile olsa kurban verilir. Kriz yönetildikten sonra gerçekten günahsız oldukları kanıtlananlar görevlerine iade edilebilirdi. İstifanın şerefli bir iş olduğunu anlamadan, toplumsal dinamikler içinde itibar kazanmak mümkün değildir. En şerefli ve doğru hareketi Malatya Sosyal Hizmetler İl Müdürü Yakup Güler yaptı. "Tüm sorumluluk bende!" diyerek istifa etti. Tüm sorumluluk onda olmamasına rağmen... Sonuç: Sayın Bakan ilgisiz ve basiretsiz bir tablo çizmiştir. Kendisinin ve hükümetin itibarını sarsmıştır. Sayın Başbakan gereksiz yere medya ile sonu olmayan bir çatışmaya daha girmiştir. Kriz bir türlü soğuma aşamasına sokulamamıştır. Kamuoyu devletin çocuk yuvalarını birer temerküz kampı olarak algılamaya başlamış ve bu sistemin tamamını sorgulamaya yönelmiştir. Hala krizin nasıl yönetildiğine ilişkin kimse net bilgi alamamaktadır. Malatya olayı da "bir kriz nasıl yönetilemez ve fırsata çevrilemez" literatüründe mutena yerini almıştır... Bu mudur hükümetin ve üst düzey yönetimin hedeflediği işin sonucu?
|