Bir şey söyleyin
Malatya görüntüleri içimizi parçaladı. Değil mi? Minicik çocukların öyle hırpalanması kahretti. Değil mi? Bir de kimsesiz, sahipsiz miniklerdi ki, mahvetti. Değil mi? Biliyorum, burası "yufka kalpler" ülkesidir Her anne, her baba, her bakan, her general, her subay, her emniyet müdürü, her polis, her işadamı, her müdür, her öğretmen, her çavuş, her gardiyan, her doktor, her usta, her hoca, her koca, her sokaktaki her vatandaş, her yoldaki her sürücü, her evdeki her sakin, her ailedeki her birey, her kurumdaki her ast ve üst, her kademedeki her görevli, her emir komutadaki her emreden ve her emir alıp emir de veren, her ortamdaki her büyük ve her güçlü. .. Hepsi hepsi, her biri, herkes, hepiniz, hepimiz... Yufka yüreklidir. Çocuk sever. Dayak sevmez. Kimsesiz çocuklara inen her tokatta içi acır. Hiç kimse, hiçbirimiz, bunu kabul edemez, onay veremez. Bir kişi bile, çocuklar dövülmeyi hak etmiştir diyemez. O görüntüleri yakalayan gazeteci M. Ali Önel ve arkadaşları ya da bir başka gazeteci veya bir gizli kamera, bir amatör çekim karşımıza "vahşet" i dikti mi, çıldırırız. Görüntü varsa, görüntü; acı da vardır. Hiç dayanamayız. Tartışmasız.
N'olur, bazen hiç olmazsa kendimize karşı dobra olalım. Başkalarının çocukları, hiç kimsenin çocukları, yoksullukların, terk edilmişliklerin, şiddetlerin, dayakların çocukları, genellikle ve çoğunlukla, kimin umrunda? Şu çocuk esirgemeleri, bir "sosyal hizmet kurumu", bir sosyal dayanışma kurumu, sosyal dayanışma zorunluluğunun toplumun en küçük, en korumasız üyelerine uzanmış eli olarak ne kadar tasavvur edebiliyoruz? Hadi bunları bir yana bırakalım. Çocuklara yufka yürek, sevecen kalbimizi hiç sorgulamayalım. Ama dayak... Ama şiddet. Gerçekten de; çocuk, genç, daha da büyümüşü, büyümüş de gönüllü yahut zorla ezilmişi ile kim maruz kalırsa kalsın diyerek, kökten ve kati bir şiddet reddi damarlarımızdaki asil kanda mevcut mu? Yapmayın olur mu! Her gün, bazen en yakınındakinden başlayarak, hiç tanımadıklarına yayılarak, birbirini tepeleme, bilek gücüyle, tokatla, yumrukla, sopayla, makamla, statüyle ceza vermek için yanıp tutuşan kaç yürek atıyor aramızda. Evlerde hiç dayak olmadığını... Okullarda hiç dayak olmadığını... Karakolda hiç dayak olmadığını... Orduda hiç dayak olmadığını... Tutuklu ya da mahkum, devlete emanet edilmiş insanlara hiç dayak olmadığını söyleyin. Görüntüsü TV'ye gelmedikçe, hiçbir yerde dayak olmadığını söyleyin. Dayak yemişten betere döndüren aşağılamaların, hakaretlerin, ittirmelerin, boyun eğdirmelerin hiç olmadığını söyleyin. Hiçbir zaman şiddete maruz kalmadığınızı, kimseyi maruz bırakmadığınızı, tanık olmadığınızı söyleyin. Yaşça, kuvvetçe, kudretçe, makamca, rütbece bir büyüğün bir küçüğe, büyük sizseniz de, küçük sizseniz de, tanık sizseniz de, şiddet uyguladığını hiç görmediğinizi söyleyin. Görünce her zaman direndiğinizi, kınadığınızı, mücadele ettiğinizi söyleyin. Irak'ta Amerikan işkencesine elbet isyan ederken... Kendi ülkenizde her işkence vakasına öfke duyduğunuzu, her şiddette kahrolduğunuzu, yüreğinizin bu kadar da yufka, gönlünüzün bu kadar da geniş, insan sevginizin bu kadar da hesapsız, önyargısız olduğunu söyleyin. Malatyalı minikler ile "canavar görevliler" in, bu yufka yürek, temiz kalp, huzur, barış ve şefkat ülkesinde "istisnai bir arıza" olduğunu söyleyin.
|