|
Ne çok sevdiler onlar sinemayı
|
|
Meşhur 'Cinema Paradiso' filmiyle benzerlikler taşısa da nihayet bizim de bir 'cennet' sinemamız oldu.
Bu kadar çok sevdiğim ve saygı duyduğum insan bir araya gelecek ve bir film yapacak... Kötü olabilir mi? Yüreği şiir kadar sinemayla da yoğrulmuş duyarlı dost Ülkü Tamer'in sinemayla beşik gibi sallanmış çocukluk anılarını anlattığı "Allaben Öyküleri"nden gelen bir hikaye ve Memduh Ün ustanın başlayıp Tunç Başaran'ın bitirdiği bir film olursa, sonuç kötü olabilir miydi? Ama yine de kuşkularım, kaygılarım vardı. En azından iki farklı yönetmen tarafından kotarılması, Başaran'ın filmi ciddi biçimde kısalttığını açıklaması gibi nedenlerle... Ama tüm bunlar boşa çıktı. "Sinema Bir Mucizedir"i içtenlikle sevdim. Nihayet bizim de bir "cennet sinemamız" olmuştu. O filmle benzerlikler taşısa da, zaten dünyanın her yerinde çocuklar sinemayla dolu düşler görmez mi, sinema tutkusu, tarih ve coğrafyaları aşarak yüreklere benzer biçimde yerleşip oturmaz mı? Böylece, 1950'lerin Gaziantep'inde 11. baharını süren küçük Ümit'in, ölen babasının kendisini emanet ettiği yakın arkadaşı Nakıp Ali'nin işlettiği sinemada başlayıp gelişen sinema düşlerine bir film boyunca biz de katıldık. Kendimizi Ümit'in yerine koyup yaşça daha büyük, üstelik çokça da gelişmiş Gülümser kıza ilgi duyduk, Tarzan'dan korsan filmlerine, sanki ilk beyazperde heyecanlarımızı yaşadık, Nakıp Ali'ye çapkın çapkın bakan kızlara veya yıllar sonra dönüp gelen eski sevgilisine hayran hayran baktık. Zaten 85 yaşındaki usta Memduh Ün'ün tam 12 yıl sonra yeniden setlere dönmesi, neredeyse kendi başına bir mucize değil miydi? Kadir İnanır'ın dört başı mamur bir oyun çıkardığı, Fatma Girik'in küçük rolünde ışıl ışıl ışıdığı, Gülsen Tuncer'in herzamanki profesyonelliğiyle rolün irisiufağı olmaz dediği, herkesin çok iyi oynadığı ve Ertunç Şenkay'ın Gaziantep'i bir büyü kentine çevirdiği filmin sonunda, o minik film parçacıkları dolaylı da olsa bir hayat kurtarırken, hiç şaşmadık. Çünkü kuşku yok ki bizler, sinemanın nasıl bir mucize olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmiş bir kuşaktandık.
|