|
Bir annenin intikamını almak
|
|
Hollywood, bir kez daha, toplumdaki çürümüşlüğü ve yozlaşmayı bir yara gibi deşip irinini akıtıyor. Baştan oldukça isteksiz biçimde seyretmeye başladığımız film sonunda bizi esir alan bir yapıma dönüşüyor.
ABD'nin geleneksel otomobil sanayii başkenti, son yılların ise çöküşe geçmiş kenti Detroit'te, iyiliksever yaşlı bir kadının (unutulmaz Fionnula Flanagan) himayesine alıp haydutluktan kurtarmaya çalıştığı çoğu zenci, kimi beyaz gençlerden olup birbirlerini bu yüzden "kardeş" bellemiş dördü, yıllar sonra yeniden bir araya gelirler. Çünkü "anneleri" filmin hemen başında izlediğimiz kanlı bir soygun sırasında anlamsız biçimde öldürülmüştür. Ve bu sıradan serserilerin yaptığı bir iş gibi gözükmektedir. İşte çağdaş ABD'de, bir bölümü zenci kökenli şiddet ve bunun sonuçları üzerine izlediğimiz kimbilir kaçıncı film... Baştan oldukça isteksiz biçimde seyretmeye başladığımız filmin sonunda bizi esir alan bir yapıma dönüşmesine şaşmaz mısınız? Çünkü, ABD'nin Spike Lee'nin oldukça gölgesinde kalmış siyah renkli yönetmeni John Singleton'un son filmi, bir kez daha, parlak bir senaryoya dayanıyor. Öylesine ki, klişeleşmiş kişilikler gözümüzün önünde farklı ve özgün karakterlere dönüşüyorlar, o soygun hikayesi çağdaş Amerika'da, giderek tüm kapitalist toplumlardaki önlenemez mafya-polis ya da sermaye-devlet ilişkisinin yeni ve görkemli bir örneğine ulaşıyor. Ve dört dövüşçü kardeşimiz, adına Detroit denen bu pislik yuvasında (ama bu kolayca L.A, New York veya herhangi bir büyük dünya kenti de olabilir), kahraman ve gözüpek Western silahşörleri gibi, gereğinde bileklerini, gereğinde kurnazlıklarını konuşturarak, kötüleri (en azından bir filmliğine) yenmeyi başarıyorlar. Özellikle ikinci yarıda açılan ve şaşırtıcı bir finale doğru yol alan filmde, örneğin o vuruşma ve arabalı takip sahneleri çok başarılı. Mark Wahlberg'in dışında hemen hiç tanımadığımız oyuncular, karakterlerini birer elbise gibi sırtlamış olarak sapasağlam kompozisyonlar çiziyorlar. Ve Hollywood, bir kez daha, toplumdaki çürümüşlüğü ve yozlaşmayı bir yara gibi deşip irinini akıtıyor ve bu sert ve haşin hikayeyi oyalayıcı, ama aynı zamanda kolay unutulmaz bir filme dönüştürüveriyor.
|