|
|
|
|
|
|
Hazmetme politik bir sorun
Mehmet Uğur Greenwich Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde Jean Monnet kürsüsü başkanı. Tek Avrupa fikrinin babası olan Monnet'in adını taşıyan bu kürsüde Avrupa ekonomi politiği alanında pek çok çalışmaya imza atan Uğur geçtiğimiz hafta bir günlüğüne İstanbul'a geldi ve İstanbul Kitap Fuarı'nda bir konuşma yaptı. Bu konudaki en yetkin isimlerden, Türkçe'de iki kitabı bulunan Uğur'la müzakereler nedeniyle hayli güncel olan AB-Türkiye ilişkilerini konuştuk a.
Avrupa Birliği (AB) nedir? Bir ulusüstü yapı mıdır? Yoksa federasyon mudur? - Avrupa Birliği ulusüstü özellikleri olan işlevsel bir federal yapıdır. İşlevsel federalizm derken bunu teritoryal federalizmle karşılaştırarak söylüyorum. AB işlevsel bir federalizmdir. Bunun anlamı şudur; bazı politikalar merkezi düzeyde karara bağlanıp uygulanır. Bazı politikalar ise daha alt yönetim birimi olan ulus devlet düzeyinde incelenir. Merkezi düzeyde ele alınan politikalar genellikle sonuçları ölçülebilir, şeffaf politika alanlarıdır. Sonuçları ölçülemeyen ve şeffaf olmayan politika alanları genellikle ulusal düzeyde belirlenir.
- AB hayal edilen ulusüstü devlet modeline ne kadar yakın? - Bir fotoğraf çektiğimizde AB şu anda işlevsel federalist bir yapı olmasına rağmen belirli bir zorluktan geçiyor. Bu zorluk ulusal hükümetlerin AB kurumları karşısında uğradıkları bazı statü kayıplarını yeniden elde etmeye çalışmalarından kaynaklanıyor. İşlevsel federal yapı içinde 'Yetkiler nerde merkezde toplanacak, nerde ulusal düzeyde kalacak?' sorusuna verilen karışık yanıtlar var. Bu karışık yanıtlardan dolayı AB aslında bir duraklama içinde. Bunun Türkiye ile ilgili sonucu şu; Türkiye AB açısından bazı olumlu bazı olumsuz sonuçları olan büyük bir aday ülke. Olumlu sonuçların elde edilmesi konusunda herkes anlaşsa bile, olumsuz sonuçların ve risklerin dağılımı konusunda, hatta bu risklerin tahmin edilmesi konusunda bile anlaşmazlık var. Sorun oradan kaynaklanıyor.
MUHALEFETİ ÖNEMSİYORLAR - Hazmetme kavramı da bu noktada mı çıkıyor? - Evet. AB'nin Türkiye'yi hazmetmeme sorunu, şeffaf, sonuçları ölçülebilir politika alanlarından ziyade, kültür, din gibi alanlarda yaşanan zorluklardan kaynaklanıyor. Ancak bu Avrupa yönetici devlet elitinin vardığı bir sonuç olmaktan ziyade, kamuoyu baskısı nedeniyle dikkate almak zorunda olduğu bir kısıt haline geldi. Avrupa'da bugün Türkiye'nin hazmedilmesiyle ilgili kuşkular kurumsal baskılardan, muhalefetten kaynaklanan bir kaygı. Politikacılar parlamenter yapı içerisinde de bu muhalefet dikkate alınmak zorunda. Bunun sıkıntılarını yaşıyorlar.
- Batılılaşmanın tepeden inme olması hep tartışılır. Bir Türk vatandaşının "Demokrasiyi, bir takım hakları AB istediği için değil, ben istediğim için gerçekleştirsem daha doğru olmaz mıydı" diye sorması anlamlı mı? Şu noktaya katılıyorum; bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle, belli bir demokratikleşme sürecinden geçmesi yönetici elit tarafından tepeden indirilen ya da AB tarafından dışarıdan empoze edilen bir demokratikleşmeye tercih edilmelidir. Ancak demokratikleşme demek değişim demek. Demokratikleşme reformlarının en büyük sorunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan kesimlerin direnç göstermesidir. Dolayısıyla bunun bir ülkede iç dinamiklerle gerçekleşebilmesi için bunu ilerletebilecek bir toplumsal güç, bir toplumsal talep olması ve bu talep sahiplerini bu projesi savunması gerekir. Ama burada da yumurta-tavuk hikayesi var. Böyle bir güç Türkiye koşullarında ortaya çıkar mı, çıkmaz mı?
- Siz ne düşünüyorsunuz, çıkmaz mı? - Çıkması zor. Çünkü 1970'lerin kuşağıyım ben. O dönemde bir demokrasi arayışı vardı ve bunun nasıl bastırıldığını biliyoruz; 12 Eylül! Değişim risklidir ve bu zarar görme ihtimali olan kesimler tarafından 'Ülkeyi bölmeye, ülkeyi yıkmaya götüren riskler' olarak lanse edilir. Bu da döner demokratikleşme talebini isteyen kesimleri vurur. AB'nin şartları Türkiye'de demokrasi talebini cezai bir unsur olmaktan çıkardı. AB dışarıdan empoze ediyor ama bunun altında görmediğimiz iki şey var; birisi demokratikleşme talepleri için teşvik unsuru var. Diğer taraftan da reform yapmak isteyen hükümetin elini kolaylaştırır, belli direnç odaklarına rağmen o reformları yapmasını kolaylaştırır.
- AB'den en büyük beklenti refahın artacağı yolunda. Bozuk olan gelir dağılımı yüzünden refah artışının gelir bölüşümünü daha da bozacağını söylemek mümkün mü?
BÖLÜŞÜM REFAH KADAR ÖNEMLİ Bunun bir garantisi yok. Ama AB, adil gelir bölüşümü taleplerini güçlendirecek, talep sahiplerini cesaretlendirecek bir yapıya sahip. Bu kesimlerin sesinin güçlü çıkmasını sağlayabilir. AB politikası nedeniyle kısmi bölüşüm ve yeniden dağıtım imkanları vardır. Ama bunlar garanti olamaz. Bunun için güçlü taleplerin ülke hükümetleri üzerinde etkili olması lazım. AB genişleme deneyleri AB yasalarını kağıt üzerinde bırakmayıp uygulayan ülkelerde hem refah artışı hem de gelir dağılımında düzelme olduğunu gösteriyor. Gerçeği söylemek gerekirse AB bir serbest piyasa projesidir. Ama diğer taraftan AB bir vahşi kapitalizme karşı bir takım kısıtlamaların, düzenlemelerin konduğu bir sistem.
- Türkiye'de siyasette ciddi temsil sorunu var. Siyasetin finansamının şeffaf olmaması, siyasi yelpazenin daraltılması gibi nedenlerle. AB ile entegrasyon bu yapıyı ne kadar değiştirir? - AB'de çok ön planda olmayan, ancak önemli bir nokta bu. Siyasetin finansmanı ya da marjinal siyasi grupların dışlanmaması konusunda belli normları var. Bu normların bir özelliği marjinal grupların toplumun bir parçası haline getirilmesini teşvik eden bir anlayıştır. Her kurumun hesaplarını açık ve şeffaf tutmalarını zorunlu kılan düzenlemeler vardır. Bunun sonucu olarak da kara parayla siyasi etki kazanmaya çalışan kesimler bu kaynakları kullanma olanağına daha az sahip olur. Ancak parlamenter demokraside bunların tamamen ortadan kalkacağını söylemek güçtür.
- Türkiye geleceği zayıf Avrupa'ya değil de örneğin Çin-Hindistan ekseni gibi bölgesel güçlerle ilişkiye yönelmeli diyenler de var? - AB dışındaki seçeneklerin önemi konusunda ciddi kuşkularım var. Hindistan-Çin gibi kapitalistleşme hızı yüksek ülkeler mutlaka AB'yi zorlayacak. Ancak Avrupa sisteminin göreli avantajı bilgi üretimidir. Ve bu devam eder. Diğer taraftan yeni yükselen ülkelerin Türkiye ekonomisine katkısı sınırlı, çünkü ne kadar gelişmekte olsalar bile satın alma güçleri sınırlı ve bize benzer ürünlere sahip, dolayısıyla rakip. Bu açıdan çok fazla ileri gitmez bu ülkelerle yapılacak birliktelikler. Dolayısıyla ben bunun gibi arayışları çok önemsemedim.
- Müzekere sürecinde Kıbrıs ya da Ermeni meselesi ne kadar etkili olur? - Kıbrıs, Yunanistan'la ikili ilişkiler gündeme gelecek. Ancak bunlar patlamalara yol açacak gelişmeler değil. Çünkü Kıbrıs ve Yunanistan AB içindeki Türkiye'nin AB dışında kalmış bir Türkiye'ye göre daha az risk olduğunu kabul etmişlerdir. Türkiye'nin AB üyeliğini raydan çıkaracak bir direnç göstermeyecekler.Ne koparırsak kardır mantığıyla hareket edeceklerdir. Ermeni meselesi ya da Kürt meselesi gibi sorunlarda ise ben asıl tehlikenin AB'den değil maceracı Amerikan politikalarından kaynaklanacağına inanıyorum.
- Size göre gözden kaçan zorlu bir müzakere maddesi var mı? - En çok güçlük yaratacak üç sorun; serbest dolaşım, ortak tarım politikası ve bölgesel fonların miktarı. Bunlar Türkiye'ye tavizler olarak görüldüğü için AB bu konuda direnecektir. Türkiye'de de 'Bunları alamıyorsak AB'de ne işimiz var' diyerek muhalefet yürütenlerin elini güçlendirecektir.
- Dünya Ticaret Örgütü ve IMF yüzünden çökmek üzere olan tarım AB entegrasyonundan nasıl etkilenecek? - AB'de bu süreç durmayacak, tersine de çevrilmeyecek. Sadece tarımda transformasyon ve yeniden uyum sürecini sancısız geçirmeye yarayacak bir takım fonlar mümkün.
- En ciddi riskler bunlar mı? - Evet. Hem AB hem Türkiye açısından en ciddi en hassas ele alınması gereken konular tarım ve bölgesel politikalardır.
- Serbet dolaşım? - Bunun tarım ve bölgesel fonlar kadar ciddi bir sorun olacağını tahmin sanmıyorum. Çünkü genişleme dönemlerinde yeni üyelerden eski üyelere yaşanan göç beklenenin altında oldu. Türkiye'den yarım milyon ile 4.5 milyon arasında göç olacağı tahmin ediliyor. Bir geçiş dönemi konabilir ve tekil devletlerin ulusal önlemleri olabilir.
Cengiz ERDİNÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|