|
|
|
|
Kovulmadım istifa ettim
Radikal'den ayrılıp Aktüel Dergisi'nde yazmaya başlayan Perihan Mağden "Kovulduğuma dair birkaç yerde yazı çıktı. İsterlerse istifa mektubumu çerçeveletip onlara yollayayım" diyor. Ünlü yazarla edebiyat dünyasından özel hayatına her şeyi konuştuk.
Kadınlar erkek jinekologla erkek yazarı tercih ediyor
Perihan Mağden, Radikal gazetesinden ayrılıp Aktüel Dergisi'nde yazmaya başladıktan sonra artık kızına, iki köpeğine ve düşlere daha çok vakit ayırdığını söylüyor.
Yağmurlu bir eylül günü uzun zamandır ilk defa röportaj yapacağım kişiyi beklerken gözüm saatte, oturamıyorum, dolaşıp duruyorum... Bir iki dakika gecikti, acaba gelmeyecek mi? Gelmeyebilir... Ne zaman neye kızacağı belli olmayan insanlardan değil mi? Aradım, 'geldiniz mi, iki dakika sonra oradayım' dedi. Bir masaya oturdum, başımı çevirdim. Onu gördüm... Gözlerinden tanıdım... Aynı heyecan, aynı mavi gözlerinden... Başka nasıl tanıyabilirdim, her gün bir yerlerde karşımıza çıkmıyor ki... Yıllardır yazılarıyla Türkiye'nin altını üstüne getiriyor, ama ortalarda dolaşmayı hiç sevmiyor... Yine de herkes onu tanıyor. Merkez Kitaplar'dan çıkan son kitabı 'Best of Perihan Mağden'in girişindeki yazıda olduğu gibi; "Her şeyden sıkılır-dı. Birkaç kitap yazdı. Sıkılmadan, üzülerek... Halen İstanbul'da yaşıyor. Kızının annesi. Yaşı ilerledikçe hayvanlara, özellikle köpeklere bir düşkünlük kespetti. İlerde koca bir bahçede birkaç köpekle yaşamayı düşünüyor. Münzevilik mertebesini düşlüyor yani. Düşlüyor." Sonra... oturduğumuz küçük masada bir yandan çay içip bir yandan konuşurken... Keşke siz de olsaydınız, diye düşündüm... Nasıldı derseniz; gerçek, korkusuz ve unuttuğumuz kadar güzeldi. İşte o sohbetten küçük bir bölüm...
-Radikal'e 7 yıl haftada 4 gün yazdıktan sonra birden ayrıldınız. Artık Yeni Aktüel Dergisi'nde yazıyorsunuz. Radikal'e kırgın mısınız? Sorun neydi? - Her şeyin bir süresi var. Ben Radikal'de ruhen süremi doldurdum... Kovulduğuma dair birkaç yerde bir şey çıktı... Hakikaten istifa mektubumu çerçeveletip isterlerse onlara yollayayım. Bir şeye bozuldum ve istifa ettim. Ama o şeye bozulmasaydım bir hafta sonra başka bir şeye bozulacaktım.
- Bozulma evresine mi girmiştiniz? - Evet, son birkaç aydır yazılarım da çok veda yazısına dönüşmüştü. Şöyle bir kadın tipi vardır ya 'saçımı süpürge ettim'. Etme kardeşim. Git saçını mizanpli et ve orada oturma. Bunalmıştım ve orada o kadar kalmak yetiyordu. Çok memnunum ayrıldığım için... İstiap haddi diye bir şey var ilişkilerde... Benim istiap haddim kısa.. Başkalarınınki 37 yılda doluyorsa benimki 7 yılda doluyor olabilir. Türkler'in istiap kazanları çok büyük... Bence istiap kazanlarını küçültmek, Japonlarınki gibi yapmak lazım.
- Yazı üslubunuzda da sanki bir durulma var... Kürt meselesi, Ermeni konferansı gibi gündemdeki konularla ilgili hiçbir şey yazmadınız. - Haftada bir yazmakla haftada dört kez yazmak ayrı bir şey. Açıkçası haftada bir yazınca da politika olmuyor. Politika daha çok bir gazetenin köşesinde yazılacak bir şey. Haftada bir için şu ana kadar içimden bir şey gelmedi. Haftada birlik yazılarda biraz daha light ve magazinel takılayım diyorum.
- 'Türkiye'nin sorunları böyle geldi böyle gidecek, ne yazsak boş' halleri ağır mı basıyor? - Türkiye'nin meseleleri kabak tadı verdi o ayrı... Türkiye beni çok ciddi düşkırıklığına uğrattı. Hep dönüp dönüp bakıyorsunuz bir arpa boyu yol gitmişsiniz. Hatta bir ara Amerika'ya yerleşmeyi düşündüm. Bana kalsa çok daha radikal şeyler yapmak isterdim. Ama sonuç olarak kızım var, çok oturmuş bir hayatım var.
- Bir noktada tıkandınız mı yoksa? - Bıraktım, bırakmak istedim. İnsanda biraz hafıza olur, ders almak olayı... Hiç böyle bir şey yok. Boğaziçi Üniversitesi'nde Ermeni konferansının yapılmayacağını duyduğum gün başımdan aşağıya kaynar su döküldü. Bir de başından aşağıya kaynar su dökülür de buna bir hınç duyarsın ve bunu değiştirebileceğine inanırsın... 'Abi yeter ben bu filmi gördüm' hissiyatı ve artık o sinemadan çıkma arzusu yaratıyor insanda... Yeni bir film çekelim arzusu değil... Hayatımı bu kadar zehirliyor olmak istemiyorum. Çünkü sonuç olarak ben istediğim denli politik bir hayata geçiş yapamıyorum.
- Köşe yazarlığı edebiyatla ilişkinizi etkiledi mi peki? Biz bir köşe yazarı kazandık ama roman yazarlığı geride kalmış gibi... - Etkiledi tabii... Sonuç olarak bir kaşıntı hali yazmak.... Dünyanın en kötü kaşıntısı... Kendi kendini döve döve yazıyorsun... Herhalde böyle bir mecra bulmasaydım, köşeci olmasaydım edebiyata daha çok yoğunlaşacaktım... Ama ben hiçbir zaman çok verimli olmadım. Benim için edebiyat çok büyük, kendi kendimi maruz bıraktığım işkence hali... Benim bildiğim tek kuyu kendi içimdeki kuyu... Oraya iniyorum, oradan bir şeyler çıkartıyorum. Çok dalarsan vurgun yiyebilirsin, kafayı üşütebilirsin, çıkamayabilirsin ya da birkaç ay duygusal olarak felç geçirebilirsin... Onun için her romanımdan sonra tövbekar oluyorum. Büyük bir sınav hali... Ben çok işkenceci bir insanım... Hiçbir yazdığımı beğenmiyorum.
- Kızınız büyüyor... Türkiye'de anne olma kaygısı taşıyor musunuz? - Dünyada her yerde kaygılar aynı... Amerika'ya gitmeyi düşündüğümde çok korkuyorum. Bir ruh hastası manyak, terörist çocuk gelip sınıftaki arkadaşlarını tarıyor. Müthiş bir uyuşturucu sorunu var. Başka ülkeler Türkiye'den daha güvenli değil.
- Siz ciddi ciddi düşündünüz galiba Amerika'ya gitmeyi.... - Evet, bu yıl orada bir ev alıp yerleşeyim diye düşündüm gerçekten, Radikal'i bıraktığım dönemde. Benim büyük temizlik hareketleri yapmam gerekiyor. Hiçbir yere ait olamıyorum. Bende bir şeyi kesip atma ve ondan müthiş ferahlık duyma arzusu var. Ayrıca her zamanki gibi içimde doğru dürüst bir son roman yazma isteği de var. Belki bu kış yazarım.
- Yazılarınızda annenizi eleştirip 'Hep annem gibi bir anne olmaktan korkarım' derdiniz... Artık anneniz hayatta değil. Anneniz gibi bir anne oldunuz mu? - Yok, anneme benzemiyorum, çok farklıyız.. Yine de ne olursa olsun annemden bir sürü şey nüfus etmiş. Kızımı şımartma geleneğim örneğin... Çocuk bir şey söyleyince anında koşarak yapma durumu...
-Türkiye'de aşk romanları neden hep erkek yazarların tekelinde kalıyor? Kadın yazarların aşka inancı mı kalmadı, yoksa yazılınca tüketildiğini mi düşünüyorlar? -Doğru söylüyorsunuz... Kadınlar yazmıyor. Ben Türk kadın yazarları epeydir okumuyorum aslında... Son yıllarda en beğendiğim kitap Serazer Pekerman diye bir kızın İletişim'den çıkan 'Kolay Bir Aşk' kitabı... Kadınlar başka kadınlar son derece gerçekçi olarak aşkı yazarsa bünyeleri kaldırmıyor. Bu yüzden erkek yazardan bekliyorlar. Ama mesela Anna Karenina'yı da Tolstoy yazdı ve ben Anna Karenina okurken 'İnanmıyorum bu adam nasıl bir kadın ruhuna bu kadar nüfuz edebilir' demiştim. Türkiye'de ben aşkı yazan erkeklerde bunu görmüyorum. Kadınlar da başka kadının yazdığı, onlarda doz aşımı yaratacak samimiyette doğru dürüst kitapları da görmezden geliyor.
-Gündelik hayatta da Ramize Erer'in çizgi karakterleri gibi kadınlar birbirlerinin aşklarını biraz kıskanıyor aslında değil mi? -Kadınlar 'Ay kardeşim ben kadın jinekolağa gitmem' demiyorlar mı? Onun için kadının yazdığı aşk romanını da okumak istemiyor, kadın jinekoloğa gitmek istemiyor. Ama şimdi siz bana ilham verdiniz, ben bari bir aşk romanı yazayım. Bir de kadınların içlerinden gelmiyor aşk romanı yazmak. Bence kadınlar kendilerine aşk romanı yazılsın istiyorlar. İkincisi erkek jinekoloğu tercih ettiği gibi erkek yazarı tercih ediyor ki o zaman erkek yazar ona da aşık oluyor gibi hissediyor...
- Efsaneler de böyle ama... Kerem hep Aslı'ya aşıktır, Ferhat Şirin'in aşkıyla yanar... Kadınlar hep bekler... - Kadın da pasif inektir.
- Yayınevinizi de değiştirdiniz ve artık kitaplarınız Merkez Kitaplar'dan çıkacak. İlk kitabınız da denemelerinizden derlenen 'Best of Perihan Mağden'... Yine kapağında ve adında popüler kültüre ironik yaklaşım var. - Bugüne kadar kitap kapaklarım sadece Ajda Pekkan şarkılarından geldi ve kapakta da hep Marilyn Monroe var. Ben aslında 'Best of Ajda Pekkan' olsun bile istedim, utanmazca... 'Best of Ajda Pekkan- Perihan Mağden' yazacaktı, ama
Figen YANIK
|
|
|
|
|
|
|
|
|