|
|
|
|
Profesörü kim öldürdü?
Jandarma, Ağva sahilinde kimliği belirsiz bir erkek cesediyle karşılaştı. Zanlılar hiçbir iz bırakmadıklarını düşünüyorlardı ama yedikleri 'peynir' planlarını altüst etti.
Alman profesörü kim öldürdü?
Jandarma, Ağva sahilinde kimliği belirsiz bir erkek cesediyle karşılaştı. Zanlılar hiçbir iz bırakmadıklarını düşünüyorlardı ama yedikleri 'peynir' planlarını altüst etti Sonunda aranan kanıt bulunmuştu. Zanlıların pantolonlarındaki kan lekeleriyle kurbanın kanı uyuşuyordu. Jandarma timi aranılan kanıtla bir çamaşır sepetinde karşılaşmıştı.
İstanbul haziran ayının başında kavurucu sıcaklara neredeyse teslim olmuştu. Tatile çıkamayanlar dinlenmek için İstanbul'a yakın sayfiye yerlerini tercih ediyorlardı. Bu mekanların başında Ağva vardı. Ancak küçük beldenin sakinlerinin tatil keyfi bir gün yarıda kesildi. Deniz kenarında bir cesetle karşılaştılar. Korkuya kapılan köylüler cesedin yanına yaklaşıp yaklaşmamakta tereddüt etti ve durumu hemen güvenlik güçlerine bildirdiler. Jandarma timleri olay yerine geldiğinde, 50-55 yaşlarında, kısa kır saçlı bir erkek cesediyle karşılaştı. Kurbanın üzerinde sadece mayo vardı. Ancak ekipler çıplak gözle bakıldığında bile belli olan değişik çap ve ebatlarda morlukları fark ettiler. Bu darbeler nasıl olmuştu? Jandarma timleri adli tıptan yardım isteyerek uzman görevlilerin araştırma yapması için etrafı güvenlik çemberi altına aldı. Adli tıp uzmanları kurbanın üzerinde yapıkları ilk incelemede maktulun göğsünün üst bölgelerinde 10 cm'lik üç bıçak darbesi buldular. Bu bıçak darbeleri kurbanın ölmesi için yeterli olmuştu. Üçüncü darbe kalbi 2 cm. kadar sıyırıp geçmiş ve kalbin parçalanmasına yetmişti. Adli tıp uzmanlarına göre son bıçak darbesinden sonra kurbanın yaşaması imkansızdı. Uzmanlar muhtemelen kurbana ait olay yerinde bir adet altın yüzük ile portatif iskemle ve ipleri kesilmek suretiyle ortaya bırakılmış bir adet sörf tahtası buldu.
YABANCI PLAKALI OTO Jandarmanın elinde kurban veya katil hakkında hiçbir bilgi yoktu. Timler soruşturmaya maktulu bulan köylülerle konuşarak başladı. Kurbanın yabancı plakalı bir otomobil ile daha önceleri de birkaç kez yüzmeye geldiğini söylediler. Ancak köylülerden hiçbiri kurbanı tanımıyordu. Jandarma maktulun kullandığı otomobilin bilgilerini not alırken Şile yolu üzerinde terk edilmiş yabancı plakalı bir otomobilin bulunduğu bilgisi geldi. Muhtemelen kurbanın kullandığı otomobildi. Jandarma timleri adli tıp uzmanlarıyla birlikte otomobilin bulunduğu otoyola gittiler. Timler kendilerini katile götürecek bir ipucu bulmayı umuyorlardı. Adli tıp uzmanları otomobilin aşırı hız yüzünden devrilerek yoldan çıktığını tespit etti. Ayrıca içindeki evraklardan kurbanın kimliğinin Alman vatandaşı, Prof. Dr. Karl Heinz Hapel olduğu tespit edildi. Otomobilin arka koltuğunda bir çanta duruyordu. Adli tıp uzmanları çantayı açtıklarında içinde hepsi yabancı marka olan maktulun kıyafetlerini gördüler. Ayrıca çantada az içilmiş viski, köy yapımı peynir ve bir adet av bıçağı da vardı. Av bıçağının boyutları, kurbanı öldüren bıçak darbeleriyle örtüşüyordu. Ancak katil ya da katiller arabadan kaçarken bu ihtimali göz önünde bulundurarak bıçak üzerindeki izi silmişlerdi. Fakat jandarma timinde görevli dikkatli bir personel çantanın içinde çıkan peynirin Ağva'da yalnızca bir markette satıldığını fark etti.
PEYNİRDEKİ İZ Bu katilin izini sürmek için görevlilere yeterdi. Jandarma hemen el yapımı peynirin satıldığı market sahibi ile görüştü. Marketçi olay gününden bir gün önce daha önceleri hiç görmediği iki kişinin alışveriş yapmak üzere markete gelerek el yapımı peynir, sigara ve çikolata aldıklarını belirtti. İki kişinin de yüzlerini çok net hatırladığından timler robot resim çizdiler. Jandarma kaza yapan otomobilin yol güzergahını göz önüne alarak Şile-İstanbul yolu üzerindeki tüm birimleri uyararak eşkal üzerinde duyarlı olmalarını istedi. Timler doğru yol üzerinde olduklarını biliyorlardı. Daha sonra eşkalleri uyan iki kişinin İstanbul yolu üzerinde bir lokantada yemek yedikleri belirlendi. Cinayeti soruşturan ekipler hemen lokanta sahibiyle görüştüler. Lokantanın sahibi Arif Bey, bu adamların cinayet gecesi otomobillerinin bozulduğunu söyleyerek bir müddet yemek yediklerini ve sohbet ettiklerini söyledi. Lokantacı ifadesinde iki zanlının konuşmalarında İstanbul Seyrantepe'de oturduklarını söylediklerini hatırlıyordu. İçlerinden küçük olanın ise adının Yusuf olduğunu öğrenmişti. Zanlılar oturdukları mahallede "Çakır" lakabıyla tanınıyordu. İki zanlı yemeklerini yedikten sonra bir kilometre uzaklıkta bulunan motelde konaklamak için restorandan ayrılmıştı. Jandarma iz üzerindeydi. Motelin isim listesini inceleyen jandarma cinayet gecesi motelde kalan Yusuf Ceviz ve abisi Habib Ceviz'in isimleriyle karşılaştı. Sonunda jandarma timleri üstünü çizmek için şüpheli listesine iki isim eklemişlerdi. Anne ve babaları uzun yıllar önce ayrılan Ceviz kardeşler, anneleriyle birlikte oturuyorlardı. Jandarma artık zanlılar için çemberi daraltmaya karar verdi. Seyrantepe'deki eve polis ile birlikte operasyon düzenleyen jandarma, iki kardeşi kıskıvrak yakalayarak gözaltına aldı. Sorguya alınan iki zanlı cinayet ile hiçbir bağlantılarının olmadığını iddia ettiler. Güvenlik güçlerinin elinde zanlıları suçlayacak birinci dereceden kanıt yoktu. Kurbanın arabasında bulunan bıçakta parmak izi bulunamamıştı. Jandarma elindeki son kozları oynamaya karar verdi. Ve mahkemeden arama izni alan timler, adli tıp uzmanları ile birlikte zanlıların Seyrantepe'deki evinde kanıt aradılar. Savcı eğer evde kanıt bulunamazsa zanlıların serbest bırakılması talimatını da vermişti. O yüzden ekiplerin çok dikkatli olması gerekiyordu. Dolapları ve çekmeceleri didik didik araştıran ekipler kurban ile bağlantı kurabilecekleri hiçbir ipucu bulamadılar. Yatak odasında bulunan bütün kıyafetlerin üzerine adli tıp uzmanları tarafından luminal sıkıldı. Luminal ışın yığını anlamına geliyordu. Eğer odanın herhangi bir yerinde kan lekesi varsa özel gözlükler takıldığı zaman mavi ışın kümesi halinde "kan" kendisini gösterirdi. Ancak her yer temizdi. Üstünü çizdikleri iki kardeşi bırakmak dışında yapabilecekleri bir şey kalmamıştı. Jandarma timleri kapıdan çıkarken birden gözleri çamaşır makinesine takıldı. Çamaşır makinesinin içi tıka basa doluydu. Görevliler makinenin içinde inceleme yapmamışlardı. Hemen çamaşır makinesinin içini boşaltan adli tıp uzmanları yıkanacak kıyafetlere bir kez daha luminal sıktı. Jandarma timleri sonunda aradığı kanıtı bulduklarına inanıyordu. Her iki zanlının giydiği ayrı, ayrı kot pantolonlarının diz hizasında kurumuş kan lekeleri bulundu. Bulunan kan lekeleri eğer kurbanın kan örnekleriyle örtüşürse bu birinci dereceden kanıt sayılarak zanlıları demir parmaklıklar arkasına atmaya yeterdi.
PARA İÇİN CİNAYET Ve sonuç çıktı; iki kan örneği de kurbana aitti. Jandarma sonunda zanlıları bulmuştu. Ekipler suçlarını kabul etmeyen Ceviz kardeşlere evlerinde bulunan kan örneklerinden bahsettiğinde zanlılar itirafta bulunmak istediklerini söylediler. Cinayet günü, akşam saatlerinde alkollü olarak denize girmek için sahile gelmişler, kurbanın tek başına güneşlendiğini görüp yanına gitmeye karar vermişlerdi. Maktulden para isteyen zanlılar kurbanın karşı çıkması üzerine kavga etmeye başlamışlardı. Habib Ceviz maktulu tutarken kardeşi Yusuf Ceviz de av bıçağıyla Alman doktoru göğsünden bıçaklayarak öldürmüştü. Zanlılar ayrıca kurbanın arabasını da alarak olay yerinden kaçmak isterken yolda kaza yapmışlardı. İki zanlı taammüden adam öldürmek suçundan çıkartıldıkları mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan sanıklar 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Emrullah Erdinç
|
|
|
|
|
|
|
|
|