Ekonomik gücün önemi (2)
Kitle haberleşme vasıtaları dünyayı küçültmüş durumdadır. İlkel çağlarda kötülükler mahalli kalırken, günümüzde medyanın gelişmesi, işi çığırından çıkarmış, insanların ruhsal yapısını bozmuş ve kirletmiş durumdadır. Bu yayınları yapacak ekonomik güce sahip olanlar, insanları yoldan çıkarmaktadırlar. İşte Hz. Mûsâ'nın yukarıdaki ifadesi bu gerçeği gündeme getirmektedir. b) "Elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi verdin?" Aşırı servet, insanı bu dünyaya aşırı bir şekilde bağlamakta ve insan ölmeyecek gibi davranmaktadır. İnanmak onlar için çok basit ve değeri olmayan bir şey halini almaktadır. Bu insanlar, elem verici azabı görmeden iman etmezler. Bu sorusu ile Hz. Mûsâ zenginlik ile iman ve ceza arasında bir ilişki kurmaktadır. Hz. Mûsâ'nın sorusu bir sıkıntının ifadesi gibi görünmektedir. Aslında âyetin bu kısmına şöyle mana vermek mümkündür: "Artık acı azabı görünceye kadar inanmazlar." Bundan anlıyoruz ki, eğitimden etkilenmeyecek insanlar da vardır. Bütün çabalara rağmen iman etmeyecek insanlar olacaktır. Din eğitimcileri için bu örnek, çok önemli bir ilke olmaktadır. Din adamı ve âlimleri, insanların tamamı iman edecekmiş gibi yola çıkarlar, ama zaman sonra iman etmeyecekler kendilerini belli ederler. 3. "Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver." Burada Hz. Mûsâ'nın beddua ettiği anlaşılmaktadır. a) "Onların mallarını yok et." Çünkü o mallar vasıtasıyla insanları sömürüyor, kullanıyor ve inançları ile oynuyor ve etrafta terör estiriyorlar. Halka karşı işledikleri tüm kötülüklerin kaynağında onların servetlerinin olduğuna âyette işaret edilmektedir. Hatta servet kendilerinin imanını önlemesi bakımından kendilerine zarar vermekte, başkalarını yoldan çıkartmakta ve kendilerinin imanını da önlemektedir. Hz. Mûsâ, onların ellerindeki servetin yok olması ile bu zararların biteceği fikrinde olduğu için bu şekilde bir istekte bulunmuştur. Âyetin bu kısmında geçen ettams kelimesi, "silmek, götürmek, izini imha etmek, yok etmek" manalarına gelmektedir. Onların serveti, Hz. Mûsâ'nın peygamberlik görevinin önünde dev bir engel oluşturuyordu. Bu engelin kalkması bu ifade için bir dua niteliği de taşımaktadır. Ekonomisi güçlü olan toplumlar; ekonomisi zayıf olan toplumların kültürel faaliyetini engeller ve onlara baskın gelir. Hz. Mûsâ, kendi ekonomisini onların elinden kurtarmak ve onların servetlerinin ellerinden çıkması için Allah'ın yardımını dilemeyi uygun buldu. b) Hz. Mûsâ'nın, onların kalplerine Allah'ın sıkıntı vermesini istemesi de, onlar için beddua, kendisi için dua olmaktadır. Aslında bunun anlamı "kalplerini sık, kalplerini sıkıştır" demektir. Mallarını yok etmek, dışarıdan gerçekleştirilen bir müdahale olurken, kalplerini sıkmak da içten bir operasyonu gerçekleştirmektir. Yani Hz. Mûsâ Yüce Allah'tan hem dıştan hem de içten onlara müdahale etmesini istemektedir. Çünkü Firavun ve çevresindeki seçkinler servetlerini kullanarak insanların gönülleri ile oynuyorlardı.
|